25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde Clandestina Hareketi’nin öncülerinden, Mirabel kardeşler olarak bilinen Patria Mercedes, Minerva Argentina ve Maria Terasa isimli üç kız kardeşin Rafael Leonidas Trujillo diktatörlüğüne karşı yürüttükleri mücadelenin sembolleştiği gün. Mirabel kardeşler siyasal özgürlükler adına kararlılıkla mücadele ettikleri için çokça hapsedildiler, işkencelere maruz kaldılar, en sonunda hapishanedeki eşlerini ziyarete gittikleri sırada arabalarından zorla indirilerek tecavüz edildikten sonra işkenceyle katledildiler. 25 Kasım 1960’da ölüleri bir yol kenarında bulunur. 1999’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarından bu yana 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olur.
Her yıl özelikle bu zamanlar duyduğumuz klasik serzenişler; kadın eziliyor, kadın ikinci sınıf, kadın köle, kadın özgür değil, kadın öldürülüyor, kadın şiddet görüyor… Her kadının başına bir polis ya da koruma dikilemeyeceğine göre, sorunu bir başka aşamada aşmamız gerekiyor demek. Bu aşama ise anne-oğul ilişkisinin içinde saklı yüksek oranda! Ben de 10,5 aylık bir erkek annesi olarak aşağıdaki bilgileri derlerken, şimdiye kadar ona karşı takındığım tavırlarda bilinçli ya da biliçsiz verdiğim mesajları gözden geçirme fırsatı buldum.
Kadının anne olma, hele de erkek annesi olma hali nedir, neleri değiştirir, ne olmalıdır? Dünyanın barış ve sevgi dengesinde; anne-oğul ilişkisinin bir kilit noktası olduğuna sanırız kimsenin itirazı olamaz. Bütün ailelerin içlerinde hep olagelen bir kayınvalide ile eş baskısı ve şikâyetleri, sıradan hayat gerçeklerinden. Aile olma aşamalarında bu konuyu sırası gelen herkes yaşıyor. Bir zamanlar “Gelin” olan kadın, bir de bakıyor ki kayınvalide oluvermiş. Hayat akıveriyor ve sıra geliyor. Dengeleri değiştirmek için bunun bir fırsat olduğunun kaç kadın farkında olabiliyor? Bir zamanlar kayınvalide zulmü gören kadın, kraldan çok kralcı olma haline bürünüveriyor. Sanki hıncını alıverecekmiş ve hayatındaki her şeyi çözecekmiş gibi, kendi gördüğü zulmü aynalıyor bir kuşak sonrasına. Sonra şikâyetlere devam… Kadın kendi yerini sağlamlaştırdığını düşünür oğlu olduğunda. Toplumun ona eksik verdiği değeri, oğlunun üzerinden tamamlayacağını düşünür. Sırf bu bilinçaltı ile erkek olan çocuğuna çok değer verir, pohpohlar, şımartır. Kızları varsa eğer, farkında olarak ya da olmayarak onlardan ayırt eden üstün haklar tanır oğluna. Erkek olduğu için ondan su bile istemez çoğu anne. Tam tersine ayağına su götürür. Bunun dışında davranmaya çalışan pek çok anneyi de bekleyen ciddi çatışmalar vardır. Küçükken kendi işini görmeye alıştırdığı oğlu, toplum içine, diğer eril enerjilerin içine karışınca birdenbire maço kesilir ve annesine eziyet etmeye, hizmet ettirmeye başlar. Erkek olmanın birinci koşulu hizmet görmektir, ne yapsın… Taş fırın erkeğine hiç yemek yapmak, ütü yapmak, etrafı toplamak yakışır mı? Kadın işidir onlar…
Erkek çocuğuna dengeli davranamayan kadın, iki tip evlat yetiştirir genellikle: ya aşırı uysal, kişiliksiz, kadının kölesi olan, ya da onu ezip, dövüp onun köleliğinden kurtulmak isteyen modellerdir bunlar. Annenin oğlu üzerinde kurduğu aşırı kontrol ve baskı, erkeğin kendi kişiliğini, gerçek özgürlüğü boyutunda kuramamasına neden olur. Bir sürü maço (güya) erkeğe karşın, anasının dizinin dibinden ayrılmayan, onsuz bir şey yapamayan, tüm değerlerini annesini istasyon alarak belirleyen erkekler vardır. Kadın, oğluyla kendisi arasındaki göbek bağını kesmemiştir! Erkek annesinden şikâyet ederek uzaklaşsa bile bu bağı eşine aktarabilir. Özgürleştiğini sanırken sadece bağlantı noktası değişmiştir aslında. Bu iki tip erkeğin maço olanı; kadını her fırsatta aşağılar, iter, döver, zor kullanır ve toplumdaki kadının ezilmesine neden olur. Erkeğin her iki yönde uçta olan bu davranışlarının içerisinde evrensel bir gerçek gizlidir aslında. Erkek uçta olan hangi davranışı gösteriyor olsa da, dişi enerjiden özgürleşemediğinin sonucudur bu durum. Ya kölesidir dişinin, ya düşmanı…
Tüm annelerin geriye çekilip kendini aşağıdaki konularda bir izlemesi gerekiyor bizce:
- Kızınız ile oğlunuz arasında adil misiniz gerçekten?
- Toplumsal cinsiyet ayrımından ne kadar pay aldınız?
- Kadın erkek eşitsizliğini değiştirmek içine payınıza düşeni ne kadar gerçekleştirdiniz?
- Kız çocuğunuza koyduğunuz sınırlamaların ne kadarını ona uyguluyorsunuz?
- Sınırlama koymadığınız oğlunuz, kafasında nasıl bir kadın modeli oluşturuyor?
- En önemlisi bu durumu izleyen kızınızın kafasında nasıl bir erkek modeli oluşuyor?
- Yetiştirirken sorumluluk vermediğiniz oğlunuz, kendi canını ne kadar yakacak acaba?
- Oğlunuz kendi psikolojisi sağlıklı tutup, kendisine doğru bir hayat kurabilecek mi?
- Sizi ya da başka bir kadını ezmeden, kullanmadan kendi başına ne kadar yaşayabilecek?
- Oğlunuzun hemcinsinize şiddet uygulayıp uygulamayacağını hiç düşündünüz mü?
- Uygulayacağı bu şiddet sizi sinsice bir mutluluğa mı, yoksa kedere mi sokacak?
- Oğlunuzun sağlıklı özgürlüğünü ona gerçekten verebilecek misiniz?
Tüm bu soruların cevabında saklı olan davranış şekilleri, erkek annesi olan kadının yükünü iyice ağırlaştırıyor. Hele bir de klasik kültürden olan bir eşi varsa, işi iyice zorlaşıyor kadının. Baba, küçük iken erkek adamım benim deyip şımartırken, ergenlik çağına gelip o erkek adam babayı aile içindeki tahtan indirmeye kalkınca, evler genellikle savaş alanına döner. Baba- oğul çatışmaları bir sürü gencin evden, okuldan kopmalarına bile neden olur. Baba baskısı altında erkek çocuk yetiştirmek ne kadar sakıncalıysa, hâkimiyetli tek anne olarak erkek çocuk yetiştirmek de o kadar sakıncalıdır. Anne, eski eşine duyduğu olumsuz duyguları çocuğa yansıtabilir. Ya da tam tersi mutsuz olduğu eşinden beklentilerini oğluna yönlendirebilir. Evliliğinde ya da ayrıldığında mutsuzlukları ve tatminsizlikleri olan kadın, tüm mutluluk yatırımlarını erkek çocuğuna yapabilir. Her bir dengesiz hal, erkek çocuğunda kendi yapısına bağlı karakterler oluşturur. Üstelik erkek çocuğu, hormonal gelişimi sebebiyle şiddete ve kavgaya müsaittir. Küçükken ana oğul arasındaki tatlı muhabbet, yetişkinliğe doğru testosteron nedeniyle şiddetli kavgalara, zıtlaşmalara dönüşebilir. Tatlı kahramanları beğenen sevimli oğul gider, farklı müzikler dinleyen, şiddet içerikli filmler izleyen, dağınık, tembel, umursamaz, kavgacı, hırçın, öfke patlamalarıyla sizi şaşırtan bir genç gelir yerine. Medya ve sosyal çevre de işinizi kolaylaştırmaz. Aksine pompalanan birçok tüketim ve şiddet olgusunun yanında, “gününü gün et, bir daha mı genç olacaksın, anı yaşa, koparak yaşa, özgürsün, sana kimse karışamaz, sorumluluk taşıma” gibi mesajlar verir yetişkin adaylarına.
Onu büyütürken yaşanan zorluklar tam biterken, maratonun sonuna geldiğinizi sanırsınız ve çok yorgun olduğunuz bir zamanda en çok çaba göstermeniz gereken dönem başlar. Sabrınızın hiç olmadığı düşünürken, sayısız problemin içine düşüverirsiniz. İşte bu dönem, bütünüyle hem oğlunuzun hem sizin hayatınızın yolunu belirleyecek olan, toplumun eşitsizlik kavramını en çok değiştirebileceğiniz enteresan bir dönemdir. Bu sıkıntı içinde, elinizde sihirli bir anahtar vardır.
Oğlunuza gösterdiğiniz davranış, tüm dünyayı değiştirecek davranıştır. Çünkü onun hormonsal şiddete yatkınlığı, bu dönemde sevgi ve akıl ile kontrol altına alınırsa, hayat boyu etrafında olacak kadınların korunmasını sağlayacaktır. Bunu bilmezsiniz ve sıkıntının sadece sizin hayatınızda bir yansıma olduğunu sanırsınız. Bireyden topluma gerçeğinin ağır yükü ve mucizesi bir aradadır. Bu mucizeyi gerçekleştirebilirseniz, dünyadaki olumsuz sosyalleşmeyi, kadın erkek arasındaki eşitsizliği, sizin payınıza düşen kadarıyla değiştirebilirsiniz.
Peki, erkek çocuk yetiştirirken her iki taraf adına gerçek eşitliği sağlamak ve şiddeti engelleyebilmek için neler yapılabilir:
- Cinsiyetlerin farklılığını doğru anlatın ve saygılı olmasını telkin edin.
- Geçmişte yaşadığınız ilişkilerinizin öfkeli sonuçlarını oğlunuza yansıtmayın.
- Bebeklik dönemindeki yakın dokunmaları azaltarak kesmeden devam edin.
- Doğru sınırlar belirleyin ve uygulanması konusunda kararlı olun.
- Aşırı korumacı olmayın. Kendi özgüveninin gelişmesine izin verin.
- Kişisel işlerini yapması konusunda kararlı olun.
- Ev için belirleyeceğiniz sorumluluk ve görevler verin.
- Çevrenizde olumlu erkek modelleri belirleyin ve ilişkide olmalarını sağlayın.
- Yanlış bir şey yaptığında herkesin yanında onu utandırmayın, özel olarak konuşun.
- Sizden uzaklaştıkları ergenlik dönemlerinde kişiselliğine saygı duyun ama gözlemci olun.
- Uyku vakitlerinde ve hastalıklarında şefkat ve yakınlık gösterin.
- Sizin için bir şey yaptıklarında teşekkür edin ve güçleri nedeniyle iltifat edin.
- Eşinize duyduğunuz öfkeyi ona yansıtmayın.
- Kendinizle, babasıyla, kardeşiyle kıyaslamayın. Sadece kendisiyle mukayese edin.
- Kızlara karşı maço olduğunda onu desteklemeyin, nazik olmasını tavsiye edin.
- Fiziksel gelişimi yetersiz olduğunda bunu aşabilmesi için yardım edin, bunu çok önemserler.
- Onunla inatlaşıp, şiddete yönelmesine fırsat vermeyin.
- Arkadaşlarını eleştirmeyin, yanlış olan arkadaşını kendisinin bulmasını için kurnaz olun.
- Psikolojik olarak onu “eş”iniz gibi görme hatasına asla düşmeyin.
- Onun büyümesine ve özgürleşmesine izin verin.
- Erkeklik gururunu asla incitmeyin, belli etmeseler de bu konuda hassastırlar.
- Aranıza bir mesafe koyun ama asla kopukluğa izin vermeyin.
Bu cennetin anahtarı kadının anneliğinde, aklında ve bilgeliğinde saklı… Erkek anneleri olarak hep birlikte barışı doğurmaya ne dersiniz?
[author title=”Aslı Altınok Erdal” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2016/05/ka_asli_foto.jpg”]1982 Çan/Çanakkale doğumlu Aslı(Nam-ı diğer “Muhtar Anne”), 2004 yılında Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. 2004-2006 yılları arasında Chicago, ABD’da Au Pair olarak çalışırken College of Dupage’te İşletme ve Uluslararası İlişkiler dersleri aldı. 2007 yılından bu yana çalıştığı Uluslararası Fuarcılık sektöründe 20’den fazla ülke, 40’tan fazla dünya şehrine seyahat etti. Temmuz 2012’de 3 yıllık hayat arkadaşı Koray’la evlendi. 13 Ocak 2014’te oğlu Rüzgar’ın hayatına girmesiyle birlikte ikamet ettiği Kadıköy’de, kendisi gibi hayattan zevk almayı bilen annelerin bir araya gelip deneyimlerini paylaştığı Kadıköy Anneleri’ni kurdu. Oğlu 7 aylık olduğunda tam zamanlı çalışma hayatına geri döndü. Halen fuarcılık sektöründe pazarlama işi, Kadıköy Anneleri, İFSAK bünyesindeki 4 Mevsim Büyükada, Şiirden Fotoğrafa İstanbul, Yansıyan Kadınlar belgesel fotoğrafçılık projeleri ve aile hayatı dörtgeninde hayatta kalma mücadelesi veriyor.[/author]