Başlarda yaşanan ufak tefek sıkıntıları dikkate almazsak şanslı ve rahat hamilelik geçirenlerdendim. 9 aylık bekleyişin nasıl son bulacağı ise başından beri bilinmezlikti benim için. Gerek ailemde yaşanan bazı normal doğum komplikasyonları gerekse de suni sancıya olan tepkim beni karar almakta zorluyordu. Belk ide bir miktar planlı oğlak duruşum beni durduruyordu. Aslında en de plansız olunması gereken zamanlardaydım 🙂
2 kişilik hayatı 3’e çevirme heyecanı 17 Şubat’a geldi. Üzerimde garip bir sükunet ve soğukkanlılık vardı. Ha bugün ha yarın heyecan sarar endişelenirim diyordum ama bir türlü o duygu gelmiyordu. Belki de sezaryenin aslında “ameliyat” olarak nitelendirilmesindendi. Evet her şekilde anne oluyordum ama normal doğum olmaması, suyum geldi / sancım tuttu / saatlerce acı çektim hikayelerinin olmayacak olması bir yerde duyguları gizliyordu belki de.
Sabah hastaneye gittik. Birkaç hafta öncesinden doğumun pazartesi olmasını kararlaştırmıştık. Doğumdan önceki cuma günü hastaneye gidip kan tahlilleri, anestezik testler yapıldı. Pazartesi sabahı ilk sezaryen benimdi. Sabah 07:30 gibi hastaneye gidip yatış işlemlerimizi tamamladık. Tabi sezaryen gibi planlı bir doğum olunca bunun bazı rahatlıklarını da insan sonuna kadar kullanmak istiyor 🙂 Her zaman tepki gösterdiğim “Hayır olamazzz! Asla istemem!” dediğim doğum fotoğrafçısı kervanına bende dahil oldum. O dönemde her ne kadar tepki göstermiş olsam da şu an geriye dönüp baktığımda iyi ki yapmışım diyorum.
Doğumhaneye giderken heyecan ufaktan başlamıştı. Heyecandan ziyade bu iş nasıl olacak endişesi. Planlı bir şekilde ebeveyn olmaya karar verince ve 9 ay karnında taşıdıktan sonra ne olacak endişesi taşımak için tabiki de geçti ama bu sanırım her lohusa, her anne adayının taşıdığı endişelerdi.
Louis Armstrong CD’si eşliğinde ameliyathaneye donanımlı gittim. Sedyeye yatırıldım. Doktorum ve ekibi geldikten sonra anestezi uzmanı ile tanıştım (ki sanıyorum anestezinin çeneme yaptığı etki nedeni ile doktor ameliyatın bir an önce bitmesini diledi). Anestezi uzmanı adım adım epidural yapıldıktan sonra olacakları anlattı. Ve aynen de dediği gibi iğnenin yapılmasının ardından (ufak bir ısırık gibi acısı olmayan bir iğne) yaklaşık geçen 5 dakikanın ardından belden aşağım tutmuyordu. O ana kadar her ne kadar empati kurmaya çalışmış olsam da omurilik felçlilerinin ne kadar zor bir hayatları olduğunu, bir insanın bedenine ait uzuvları kullanamamasının ne demek olduğunu anladım.
Epiduralden kısa bir süre sonra ameliyat başladı. Zaten sezeryanda bebeğin alınması yaklaşık 10-15 dakikalık süreyi alıyor, esas zaman alan bebekten sonra annenin karnın tekrar dikilmesi. Ameliyat sırasında koluma bağlı olan, durmadan ses çıkaran tansiyon aleti sanki olacakları biliyormuşçasına bebeğin alınma anında heyecanını arttırdı. 3-2-1 ve Yaman 08:49’da hayatımızdaydı. Neyse ki ağlayarak geldi aramıza. 🙂 Ağlayarak diyorum çünkü poposuna vurularak ağlamasını sağlasalardı sesini duyana kadar geçirebileceğim saniyeler saat olarak gelebilirdi bana.
Hemen yanıbaşımda genel tetkikleri yapıldı, üzeri havlu ile silindi temizlendi. Tansiyonu ölçüldü, koluna doğuma ait tüm bilgilerin yazılı olduğu bileklik takıldı. Tüm bu anlarda avazı çıktıkça bağırırken o kavuşma anında sukunet hakim oldu aramızda. Ve işte dedim : Aşktın sen, kokundan bildim seni…
Ve sonra benim dikim sürem, anestezi uzmanı içinse sabırlı bekleyişler. Çünkü sanıyorum benim ayık olup olmadığıma yönelik sorduğu soruların “Peynir Eminönü’nde nereden alınır?, Kadıköy çarşısındaki en iyi mandıra hangisidir?, Çeşme’de en iyi kumruyu kim yapar?” vb. olduğu konuşmaları tahmin etmemişti.
Yaklaşık 40-45 dakika sonra ise ameliyat bitti, beni odaya aldılar. Yaklaşık 5-10 dakika sonrasında da Yaman’ı getirdiler. Bunca zaman başka bebekleri kucağıma almışken şimdi kucağımda taşıdığım benim mucizemdi (ve pek tabi eşiminde :))
Ve işte o an…İlk emzirme…(Sezaryenden sonra hemen emzirememe ihtimalinin olduğu söylense de ben şanslıydım sanırım. Ayrıca bence bu gibi yanlış bilgiler nedeni ile anneleri gereksiz yere strese sokuyorlar). Annelik bence öğrenilen / öğretilen birşey değil. Doğuştan kadınlara verilen mucizevi bir özellik / fazlası ile içgüdüsel.
Sezaryen doğumlarda hastaneler genelde 2 gece yatış alıyor. İlk akşam yaşadığım sızı, sonda ile hareket etmenin zorluğu ve en önemlisi de uyuşuk bacaklarım, gecenin ilerleyen saatlerinde yani yaklaşık doğumdan 12-14 saat sonra hemşireler odada yürütüyorlar ancak dizlerinizi kıramıyorsunuz bile. Çünki kırmaya çalıştığınızda bacağınız boş atıyor ve bir anda denge kaybedip düşebiliyorsunuz, sebebi ile normal doğumu seçmediğime fazlası ile hayıflansam da ertesi gün acılar azaldıkça, özellikle de eve gelip kendi düzenime dahil olunca (ki bu 4. günü buluyor ) nasıl doğum yaptığını unutuyor insan. Hatta onu her kucağına aldığında hiç birşey hatırlamıyor.
Şimdiyse 3 kişilik dünyamızda birlikte büyüyoruz ve büyütüyoruz hayatı…
Nilay Anıl Karakurum
Yaman‘ın annesi, İzmirli. 2003 yılı Celal Bayar Universitesi İktisat bölümü mezunu, 2013 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Finans Yönetimi yüksek lisansını tamamladı. Özel bir bankada kredi tahsis uzmanı olarak çalışıyor. Yaman’la birlikte mutfak işleri konusunda bir miktar inzivaya çekilse de kendi halinde bir blogger, amatörce yemekler yapıp reçetelerini paylaşıyor. ByNilly isimli blogunu ziyaret etmek için buraya tıklayın.