Günlük hayatımızda sabah 11:00’de evden çıkıp akşam üzeri 17:00-18:00’de eve girecek kadar ayarsız bir anne olduğuma ve bundan da Yaman’ın şikayeti olmadığını gördükçe kesinlikle hastanede karışmadığına inanıyorum :). İlk yolculuğumuz Yaman 2 aylıkken Adana’ya, eşimin ailesinin yanınaydı. Ailelerin yanına gidilmesinin en büyük rahatlığı yanınıza alacağınız eşyalarda seçici davranma özgürlüğünüzün olması. Valiz hazırlama bölümü biraz meşakkatliydi. Ben ki normalde yolculuk sabahı hazırlanmaktan hoşlananlardanken şimdiyse 2 gün öncesinden hazırlanmaya başlıyorum, çünkü durdukça bazı eksiklerin alınması gerektiğini hatırlıyor insan. İlk yolculuğumuzda sanırsınız ki develerle ipek yolunu geçeceğiz :). Puset, ana kucağı, Yaman’ın günlük çantası, valiz, el çantası, Yaman ve ben. Valize aldıklarıma gelince;
- Her ne kadar eşimin ailesinin evine gidiyor olsak da uyku eşleştirmesini sekteye uğratmamak için yastık / battaniye
- Kalınacak hergün için iç tulum, çorap, mendil, önlük ve dış giyim (bazı zamanlarda günde 2-3 sefer üst değiştirmek zorunda kaldığımızı da düşünürsek bence bu sayı arttırılabilir.)
- Gidilen yerde bulunmaması ihtimaline karşı bebeğin çamaşır deterjanı
- Ya tırnakları hızlı uzar da yüzünü çizerse paranoyasına karşı tırnak makası
- Her sabah hayretler içerisinde kalmama sebep olan burun tıkanıklığına karşı serum fizyolojik (veya muadili ) ve burun aspratörü
- Ani ateş, kabızlık, gaz sancılarına yönelik her daim ecza dolabında bulundurulan ilaçları ve ateşölçer
- İlgisini dağıtacak 3-5 oyuncak
- Eser miktarda bebek bezi (eser miktarda diyorum nihayetinde her türlü market vb yerde bebek bezine ulaşabiliyoruz 🙂
- Süt sağma cihazı – süt saklama poşeti
- Biberon ve emzik
İnsan tüm bunlar için hava yolu şirketlerinin bebek için sadece 10 kg ayırdığını da hesaba kattığında hepi topu 3 günlük bir yere gitmeli diye düşünüyor :). Bu arada bebekler 2 yaşına gelene kadar anne veya bebek bileti üzerinden seyahat ediyorlar. Sadece alan vergisinin ödenmesi gerekiyor. Benim seyahatim biraz maceralıydı malum X-Ray’den geçişte bana destek olabilecek kimse yoktu. Neyse ki sadece ilk güvenlik geçişinde yani check-in işlemlerine kadar kimlik sorgulama yapılmıyor da o noktada eşim destek olabildi.
Check-in işlemlerinde ben puseti uçağın kapısına kadar taşıyanlardandım. Bu noktada uyarıda bulunmam gerek, şöyle ki bebek pusetleri için her hava yolu şirketi eşit yaklaşımlar sergilemiyor. Anadolujet puset poşetini ücretsiz sağlarken, Flypgs’de bunun için 15 tl ödemeniz gerekiyor 🙂 Aslında poşet almayabilirsiniz de ama yer görevlisinin “hijyen için alabilirsiniz” uyarısından sonra hangi anne buna karşı koyabilir ki 🙂
Uçakta oturulan yer de önem arz ediyor.Özellikle cam kenarının seçilmesi hele ki en rahat emzirdiğiniz tarafa göre konumlanmanız sizi daha da rahatlatıyor. İlk x-ray geçişi tamam, check-in barkodumuz da elimizde haydi şimdi son düzlüğe. İşte bu kısım biraz sıkıntılı ve sinir bozucuydu. Çünkü ilk güvenlik kontrolüne ait x-ray cihazı ile son geçişin x-ray cihazları eşit büyüklükte değil. El bagajı sınırlaması için x-ray cihazlarının boyutunun farklı olması dikkate alındığında, bebek pusetinin katlanarak cihaza sokulmaya çalışılmasının ne kadar ironik olduğunu düşünüyor insan. Benim için en büyük sıkıntı buradaydı. Maalesef ki güvenlik görevlileri ısrarla pusetin x-ray’den sokulması gerektiğini savundu. Ana kucağını ayır, puseti katla, sokmaya çalış, bu arada Yaman’ı hiç tanımadığın birisinin kucağına ver. Bu sayede aslında şahin göz kadar keskin gözlerim olduğunu fark ettim :). Malum söz konusu insanın bebeği ise kassa kafasının arkasında olanları görür :).
Ve tüm bunlardan sonra güvenlik memurlarının pusetin x-rayden geçmediği konusunda tatmin olduklarını ve puseti açıp tüm katladığım/ayırdığım parçaları tekrar bir araya getirdiğimi anlatmama gerek olmamalı. Uçuşa artık sayılı dakikalar kalmıştı, Uçmadan önce altını temizleyip, hafif tokluk hissi yaratacak kadar emzirdim. Hoş temizlesem ne fark eder. Bazen temiz bez onlar için çok daha çekici gelebiliyor :).
Ve artık uçağın giriş kapısındayım. Sanmayın ki herkes puseti katlamak ve poşete koymak için can atıyor. Sanırım kucağımızdaki bebek, puset/aksesuarları ve günlük çantası ile ürkütücü gözüküyoruz :). Neyse ki şanslıydım ve bana yardımcı olan bir aile babası vardı. Maalesef aynı şansı bir sonraki yolculuğumuzda yaşayamadım. Uçağın kalkış anında neyse ki sıkıntımız olmadı, yükselmeye başlaması ile birlikte başlayan emzirme serüvenimiz inişe kadar devam etti. Bebekli annelerde LiLo şeklinde farklı bir muhasebe sistemi işliyor :).
Son giren son çıkıyor ve ilk sınavdan başarı ile geçiliyor. Bu arada bebeğim uyumuyor diye dertlenen annelere bir tavsiye. Bol bol uçakla yolculuk yapın. Uçak yolculuğunun ardından takip eden 48 saatte bebeğiniz mışıl mışıl ve huzur içinde / gece gündüz ayrımını da karıştırmadan uyuyor. Sonra eski günlere geri dönüş :).
2. şehirlerarası yolculuğumuz ise neredeyse 3 aylıkken İzmir’e gerçekleşti. Bir önceki seyahatteki çanta fazlalığını bir şekilde aşmamız gerektiğinden ilk işimiz 2 ebeveyn + 1 bebek eşyasını kapsayacak ölçüde bir valiz almaktı (ki yaklaşık 110 lt hacme sahip bir valiz işe yarıyor. Yeni valiz alacaklar içinse tavsiyem valizin ayrı ara bölmesinin bulunması. Böylece bebeğin kıyafetleri valiz içinde, valiz de düzene kavuşuyor). Akılcı valiz seçiminden sonra bizim ipek yolu maceramız puset, ana kucağı, Yaman’ın günlük çantası, Yaman ve ben olarak yalınlaştı. (Neyse ki artık sadece pusetimiz var. Biliyorum gün gelecek bir tek paston pusetimiz olacak).
2. yolculukla sonuca varmak hata olsa da sanırım Yaman uçak yolculuğunu sevdi :). Neyse ki İzmir’e giderken emzirmeme bile gerek kalmadan anne-oğul mışıl mışıl uyuyarak yolculuğumuzu tamamladık.
3. şehirlerarası yolculuk ise neredeyse 3,5 aylıkken Eskişehir’e gerçekleşti. Sabah çıkışımız hem feribot saati hem de Yaman’ın uyanma saati ile doğru orantılıydı. Kahvaltılıklar ve demleme çayımız hazır düştük yollara. Bebekler araba ile seyahati kesinlikle seviyorlar :). Beşik gibi sallanmak hoşlarına gidiyor. Ama bu demek değil ki hiç ağlamadan ve kucağıma gelmeden yolculuğumuzu tamamladık. Tabii ki arada iniş çıkışlarımız oldu. Ana kucağını oto koltuğu olarak kullanıyoruz şimdilik. Aslında arabanın sağ tarafına koyabilirdim ama ben öndeki 2 yolcunun arasına doğru konumlandırdım. Böylece koltuk ortasına sıkıştırdım ve hiç hareket edemez hale geldi. (Daha emniyetli olduğunu düşünüyorum, aşağıda da fotoğrafını görebilirsiniz)
Booking işlemlerini yaparken baştan bebek olduğunu da söylediğimizden yatak konusunda sıkıntımız olmadı. Diğer yolculuklardan farkı ise şehirde teşekküllü bir hastane olup olmadığının tespitiydi. Paranoyak annelerden olmamaya çalışsam da, olası ihtiyaca yönelik ilaçlar yanımızda olsa da, insan herşeyi düşünüyor. İşte bu yüzden hastanenin adresi de kayda alındı :).
Yaman’la birlikte hayatımızın dinamiklerinde değişiklikler olsa da ritüellerimizi modifiye ederek devam ettirmeye çalışıyoruz. En azından geçen 3,5 aylık süreç şimdilik böyle. Yolculuk maceralarımız da sanırım hat trick ve zamanla gelişiyor. Her yola çıkış yeni bir deneyimle kolaylık sağlıyor insana. İçimdeki gezgin ruhu hissettikçe 17.yy’da yaşasaydık muhtemelen Evliya Çelebi’nin hısmı olurduk diye düşünüyorum, umarım Yaman da öyle düşünüyordur 🙂
Nilay Anıl Karakurum
Yaman‘ın annesi, İzmirli. 2003 yılı Celal Bayar Universitesi İktisat bölümü mezunu, 2013 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Finans Yönetimi yüksek lisansını tamamladı. Özel bir bankada kredi tahsis uzmanı olarak çalışıyor. Yaman’la birlikte mutfak işleri konusunda bir miktar inzivaya çekilse de kendi halinde bir blogger, amatörce yemekler yapıp reçetelerini paylaşıyor. ByNilly isimli blogunu ziyaret etmek için buraya tıklayın.