Biz tam da bu yüzden çocuk yaptık belki de. Üstelik biz 1’le yetinmeyip geçen Nisan 2.’yi de doğurduk… Herkes bize vay ne cesaret bu zamanda da dedi.
Biz anlamıyoruz tabii eşimle. Cesaret mi? sevgiden yaptık ayol biz 2.’yi, üstelik 1. oğlan çetin ceviz ama yemesi çok tatlı haydi bundan bir tane daha yapalım diye…
İlk oğlan doğduğundan beri yaşadığımız ülkede bir şeyler hep ters gidiyor, sanki yokuş aşağı hep, daha sıkışık, dahamutsuz, daha tedirginiz. Anne baba olmak da kolay değil tabii. Can Yücel’in şiiri gibi tam kalkacaktık oturduk kaldık. Kaygılar x 1500 . Bir zaman bir post yazmıştım “Bizim gibiler daha çok olmalı, daha da artmalıyız!” diye, hiç ummadığım bir arkadaşım “Size mücahit yetiştirmede başarılar dilerim!!!” yazdı altına, üstelik anne de değildi. Ne mücahiti? Biz çocuk, evlat, yavru ,anne kuzusu yetiştiriyorduk oysa ki. Çok alınmış, üzülmüştüm okuduğumda…
Biz tam da bu yüzden çocuk yaptık belki de..çünkü biz inanıyoruz. Farklı bir şekilde… Bizim için çocuk yapmak ibadet etmek gibi, çünkü ben 38 yıllık hayatımın hiç bir döneminde bu kadar şükran etmedim, dua etmedim, af dilemedim.. yukarıyla sürekli kontak içindeyim… Benim için evlat ibadet demek, benim olmayanı, bana emanet edileni canım pahasına korumalı, eğitmeli, yetiştirmeliyim üstelik bunu yaparken bu dünyanın kirine inat tertemiz duyguları öğretmeli kırılacağını bile bile camdan kristal kalbini şekillendirmeliyim.
Biz tam da bu yüzden çocuk yaptık belki de… Korku ve endişe duvarları etrafımızda yükselirken gecenin bir vakti o tıkalı burnun yanına sokulup terleyen enseye gömmek için yüzü, en tatlı ağrı kesiciyi yutmuşçasına uyuşturmak için içimizdeki acıyı, sabah ağzımızdaki ekşi tadı bal yanaktan öpüp unutmak için ve yok bu dünyada yaşanmaz diye düşünürken okul seçimleri randevularını ayarlamak için yaptık bu çocukları belki de.
Biz kök salmak için yaptık çocuklarımızı, bu dünyaya çocuk yapılmaz diyenlere bir şey söyleyeyim mi? O çocuklar çok mutlu bu dünyada olmaktan.
“Ben o Hong Kong fotoğrafında neden yokum?!” diye soran oğluma “E sen o zaman daha yoktun.” diye cevap verdiğimde “Yaniiiii yok muydum?” dedi. “Yoktun canım…” dedim. “Yooooo anne, ben hep vardım!” dedi. O varlığının bu evrendeki yerini, oluşunu bilirken biz kimiz ki bu dünyada ona yer yok demeye cüret eden. Yada Barış Manço, Atatürk, Leonardo da Vinci, Bethoven’i merak edip “Hepsi öldüler mi? “diye koca gözleriyle sorduğunda “Evet canım artık yaşamıyorlar…” cevabımı duyunca “Ama ben ölmek değil, sonsuza kadar yaşamak istiyorum.” diyen bir benliğe biz kimiz ki bu dünyayı çok gören.
İşte bu yüzden çocuk yapıyoruz. Karanlığa ışık tutmak için, çünkü biliyoruz o evde çocuk varsa karanlık hiç yok ki. Sadece bizim öğrenilmiş kaygı ve korkularımız var.
[author title=”Tuba Şamlı Atilla” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2015/01/ka-310115-2.jpg”]1978 Ankara doğumlu. 1987’den beri Kadıköy’lü. İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Resim Bölümü ve Mimar Sinan Üniversitesi, Grafik Tasarım Bölümü mezunu. 12 yıl boyunca reklam sektöründe, uluslararası ajanslarda Sanat Yönetmenliği ve Yaratıcı Yönetmenlik yaptı. 2012 yılında oğlu Bilgehan’ın doğumuyla birlikte hayatının en yaratıcı dönemine adım atmış oldu. Serbest illüstratör ve grafik tasarımcı olarak çalışmanın yanısıra aletli dalış ve pilates sporlarıyla ilgileniyor. Eşi Ansen, oğulları Bilgehan ve Uluhan, kedileri Tatlış ile Toprak ve onlarca bitkisiyle İstanbul- Kadıköy’de yaşamakta.[/author]