Haftalarca lafını edip durduğum meşhur Kosova gezisi bu hafta gerçekleşti =)
Bilmeyenler için hızlı giriş: Babaannemin memleketi Priştina fakat kendisi evin en küçük çocuğu olarak Türkiye’de doğduğu için hiç görmemiş oraları. Biz de bu hikayenin peşine düştük Fatimem’le.
Yıllardır niyetlensek de bir ha diyemeyip bu günlere kadar beklemişiz. Babaannem 80 yaşında, ben 27 yaşındayım, 24 haftalık hamileyim ve daha önce hiç tanışmadığımız insanları görmeye, bir bilinmeze gidiyoruz. Bir şekilde bağlantı kuruldu, ayarlandı, havaalanında bizi karşılayacak kişinin fotoğrafı elimize ulaştı. Ve ben, babaannem bir de akrabamız düştük yollara.
Artık bulantılarımın olmadığı, sakin fakat bol uykulu bir dönemimde, yanımda ‘acaba tansiyonu çıkar mı?’ diye meraklandığım, pek kıymetli babaannemle yola çıktım. Ben babaannemi merak ediyorum, o zaten zor ikna olmuş, sürekli karnıma bakıp ‘küçücüük, küçücüük, bir şey olmadan gitsek gelsek bari, ayy kıyamam’ diyor =).
5 gün kalacağımız Priştina’ya hop diye vardık. Daha Sabiha Gökçen’de uçağa binmeden başladı babaannemin Arnavutça konuşmaları. Uçaktan iner inmez bizi karşılayan tekerlekli sandalye görevlisiyle de şakalaşmaya başlayınca hah dedim, babaannemin Türkiye’de ailesinden öğrendiği 100 yıllık Arnavutça gayet de işliyormuş. (Gitmeden ikimiz de merak ediyorduk nasıl olacak diye. Bendeki diller buradaki ailede geçmiyor maalesef.)
Her ne kadar haberleşmiş olsak da bir bilinmeze gittik. Gitmeden birkaç gün önce başladım Çağdaş’ı bıkbıklamaya, ”Nasıl olacak? Ya bizi almaya gelemezlerse? Ya buluşamazsak? Ah keşke oteli iptal etmeseydim, yedekte dursaydı, of ya orada hastanelik olursak ben nası halledeceğim tek başıma…” Adam da ne yapsın, cesaret vere vere fenalık geçirdi, aslansın sen kaplansın sen diyerek gönderdi beni. <3
Gittiğimiz yer Priştina havaalanından 20 dk kuzeyde, Tenezhdoll adında (Tenejdol diye okunuyor) bir köy. Çook büyük bir arazi içinde 2 ev bizim akrabalar. Biri daha çekirdek aile halinde yaşıyor, bir ev ise tam bir sülale evi. Biz, büyük ailenin olduğu evde kaldık. Havaalanında bizi karşılayan, köye gelene kadar arabada müzikler açıp mutluluktan dans eden Osman amca ve onun dev ailesinin evindeydik.
Beş gün nasıl geçecek acaba derken günler sürecek bir sohbet başladı =) ”Kim kimle hangi taraftan akraba?” Bu kadar keyif alınan bir sohbet izlemedim hayatımda. Günlerce yatıp kalkıp savaştan, göçten, kavuşmalardan bahsedildi. Kuzenler, amcalardan bahsedildi. Ev doldu taştı, ”Türkiye’ye göçenlerden gelen var, Fatime hala gelmiş (Halo Fatime diyorlar =)” diye sağ olsun duyan herkes geldi, öptü, sarıldı ağladı…
Evdeki tek hamile ben değildim. Evin gelini İba da hamileydi hem de 9. ayın içindeydi! Kızcağız öyle çalışkan, öyle tipik bir Arnavut gelini ki bir an olsun gözünü kırpmıyordu. Ben hem imrendim hem de kıyamadım, üzüldüm. Sabah kalkıyor, akşam yatana kadar ayakta, mutfakta, bahçede koşturmacada… Ben yorgun düşüp uzanıyorum, ona da diyorum hadi sen de yat diye ama yok, sözsüz anlaşma var, İba yatmıyor. Halbuki ev halkı çok sevecen, kendi aralarında hiçbir gerilimleri yok, çoluk çocuk mutlular. Kimse niye gittin yattın demez İba’ya ama gelin yatmıyor… Bizim yüzümüzden yorulmasına çok üzüldüm ama bir yandan da mutluydu evdeki misafir havasından ve değişiklikten… O zaman da sevindim, bir hareket oldu ona da diye. Ara ara birbirimize vitaminlerimizi, haplarımızı gösterdik, ara ara işaret diliyle anlaşıp sarıldık. Güzel bir hamile kardeşliği yaptık birbirimize. Şimdi hala bebeğini doğurmasını bekliyoruz. <3
Priştina’nın kendine has, savaş sonrası ülkelerde olan türden bir havası var. Lübnan da böyleydi ama tabii orada zenginlik de var, iki uç halindeydi. Burada ülke komple fakir. Fakirden kastımız da, yolları kaldırımları falan öyle şahane değil, çok çok fazla iş imkanı yok(muş). Ama sokaklar güvenli, kızlar erkekler bir arada ya da yalnız başına geç saatlerde bile şehir merkezinde ‘takılabiliyor’. İlk bakışta güvensiz gibi gelen sokakların – hani ıssız, karanlık olunca bize güvensiz gelir ya- aslında sadece tenha olduğunu ama hiç güvensiz olmadığını öğrendik.
Bu tatilde hem köyde aileyle bol bol vakit geçirdik hem de Priştina’yi, Prizren’i imkanlar el verdiğince gezdik. Hava sıcak, ekipte 80’lik bir genç kız ve bir hamile olunca öyle haldır huldur gezilmiyor, aheste aheste turladık etrafı =).
Orada güzel günler, duygu dolu dakikalar geçerken, dönmemize 2-3 gün kala Türkiye’de darbe girişimi oldu. Sürekli Çağdaş’la telefonlaşmaktan, sabahlara kadar sosyal medyayı izlemekten ve hiçbir şey yapamamaktan kahroldum. Aklıma ilk gelen, ”Acaba ülkeye dönebilecek miyiz?” oldu. Hepinizin yaşadığı onca korkuyu, F-16 seslerini yaşamamış olsam da, benim de yurt dışında evimden, eşimden ayrı kalmış olmam çok korkuttu. Neyse ki bir şekilde ayarladığımız tarihte dönebildik. Sonrasında babaannemi de sağ salim gönderdik evine. Böylece, hamileliğimin stresli günleri devam etse de, her akşam sokaklardan korkar hale gelsem de en azından evimdeyim, eşimleyim dedim…
Böyle bir yanı heyecanlı, sevgi dolu bir yanı gergin ama her haliyle hep aklımda kalacak olan güzel bir gezi oldu. Babaannemi memleketine götürüp kuzenleriyle tanıştırabilmek, yıllardır hasret kaldığı dilinde konuşmasını izlemek benim için paha biçilmezdi. Onu öyle izlerken kalbim eridi, canım benim =). Dönerken çok ağladı küçük Fatimem, bir daha gelemem belki dedi ama benim sözüm var! Şu bizim cücük Ela bir doğsun, seneye baharda hep beraber gideceğiz bu sefer. <3
Anlatmakla bitmez ama, bizi hem besleyen, hem her an sımsıkı sarılan, yere göğe koymadan ağırlayan, kırk yıldır görüşüyormuşuz gibi hissettiren can akrabalarımıza çok teşekkür ediyorum. Belki onlar bu yazıyı görse de anlamayacaklar ama iyi ki varlar. Beni elim göbeğimde, aklım babaannemde oraya gittiğime bu kadar mutlu ettikleri için, her türlü inceliği düşünüp bizi rahatlattıkları için bin teşekkür! İyi ki varlar!
Shumë faleminderit! Çok teşekkürler!
Zennube Ezgi & Cücüğü Ela
[author title=”Zennube Ezgi Kaya Ünveren” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2016/05/ka_zennubeezgikayaunveren_foto.jpg”]1989 doğumlu, çocukluğu Kadıköy’de geçmiş, hala da aklı orada olan bir İstanbul insanı. Fransız Dili ve Edebiyatı Mezunu, dijital pazarlamacı, sivil toplum & sosyal projelerle haşır neşir bir anne adayı. Şimdilik kızı Ela’ya hamile ve zamanının çoğunu çeviri yaparak geçiriyor.[/author]
1989 doğumlu, çocukluğu Kadıköy’de geçmiş, hala da aklı orada olan bir İstanbul insanı. Fransız Dili ve Edebiyatı Mezunu, dijital pazarlamacı, sivil toplum & sosyal projelerle haşır neşir bir anne adayı. Şimdilik kızı Ela’ya hamile ve zamanının çoğunu çeviri yaparak geçiriyor.