Merhaba sevgili günlük, sevgili bebeğim, sevgili Kadıköy Anneleri ve takipçisi olan herkes,
İlk trimesterin sonu yeni bir sürecin de başlangıcı oldu bizim için. Apar topar İstanbul’a taşındık kızım Serra ile. İstanbul’da olmak iş anlamında beni hem maddi hem de manevi olarak daha çok tatmin edecekti bunun zaten farkındaydım. Ancak kararı alır almaz deneyimlediğim hafiflik hissini tarif etmek çok zor. “Ne yani şimdi ben tekrar İstanbul’da mı olacağım?” diye beynimde beş dakikada bir hatırlatma alarmı çalarken bir gülüp bir sevinç gözyaşları döktüm adeta. Bütün bunları Bursa- İstanbul feribotunda tek başına yolculuk yaptığım koltukta yaşadım evet, yanımdan geçen insanların tuhaf bakışlarına aldırmadan.
Sonrasında inanılmaz bir enerji yükselmesi tecrübe ettim ve ardından peş peşe fırsatlar çıkmaya başladı karşıma. Evde eşyalarımı kolilerken, henüz İstanbul’a dönme kararımdan haberi olmayan eski çalışma arkadaşım, yeniden senkronize yüzme antrenörlüğüne dönmeyi düşünür müyüm demek için beni aradı, bindiğim taksinin şoförü meslektaşım çıktı; dans eğitmenliği yaptığı okullardan birinde Serra’ya indirim yaptırabileceğini söyledi, annem bize geçici süreyle evini açtı… Hayat bütün kolaylaştırıcılığını sunarak “doğru karar aldın” diye göz kırptı bana yani. Derken yeni bir düzene adım attık. Serra’nın okulu değişti, geçici bir süreliğine annemin evine yerleştik.
İlk aylardaki depresif modum, takip eden ikinci trimesterda tamamen değişti. Arada verdiğim uyku molalarını saymazsak, çok daha hareketli ve mutlu hissetmeye başladım kendimi. İlk trimester ne kadar kaygılıysam, 4, 5 ve 6. aylarda her şeye yetebilirim diyen bir kaplana dönüştüm. Kaplan deyince böyle çok hırslı, kendini aşırı yoran bir kadın gelmesin gözünün önüne. Tam tersine, vücudumun, benim ve bebeğimin neye ihtiyacı var? Hep bunu gözetir haldeydim. Her şeyin tadını çıkararak devam etmeye çalıştım yola. Sanırım insan hamileyken en stresli anlarda bile yavaşlayabiliyor; değer sıralaması değiştiği için olsa gerek… “Hiçbir şey bebeğimin sağlığından daha önemli değil” demeye başlıyor insan.
Kaygılı bir Niyaz…
Öte yandan bilinçaltımda kaygılı bir Niyaz’ın hala var olduğunu o çok gerçekçi rüyalarımla farketmiş oldum. Tabanı her adım attığımda kıpır kıpır oynayan ve hem benim hem de Serra’nın düşmesine sebep olabilecek, kare cam parçalarıyla döşenmiş asansörler, peşimden koşan dev canavarlar, goriller, tek başıma ve çoğunlukla zamansız yaptığım doğumlar, bir de “ay çok pahalı buuu” dediğim bebek bezleri… Hepsinde aynı telaşım var; Volkan burada değil ve ben Serra’yla yalnızım. Onu, kendimi ve bebeğimizi korumaya çalışıyorum. Görünürde uyum sağlamaya çalıştığım bu hayatta, aslında bir güvensizlik noktam da mevcut. Bununla ara ara yüzleşiyorum ve eğer hormonlar tarafından kuşatıldığım bir ana denk geldiysem, yarı ağlamaklı, hassas ve alıngan olabiliyorum.
Karnımda bir süredir kickbocks antrenmanı yapan bir oğlum var. Akşam çalışmayı daha çok seviyor. Yemek yediğimde harekete geçiyor. Özellikle provalar sırasında yoğun konsantrasyonla çalışırken, bir anda karnımı gıdıklamaya ve bütün ciddiyetimi dağıtmaya başlıyor. “Kaptırma kendini bu kadar, eğlenmene bak” diye uyarırcasına…
İlk hamileliğimde çok okumuştum. Hafta hafta değişen vücut, bebek rutini, uyku eğitimi, beslenme… Şimdi elim hiçbir şeye gitmiyor. Sanki zihnimi gereksiz fazlalıkla dolduruyormuşum gibi hissediyorum okudukça. Bu zamana kadar aldığım hamilelik ve bebekle ilgili eğitimleri sezgilerimle harmanlama dönemindeyim galiba. Bir de şöyle bir farkındalık halindeyim; bütün bu “eğitimler” bir gereklilik, zorunluluk hissi yaratıyor ki başlı başına stres kaynağı olabilir. Bir çerçeve olsun elbet ama uymuyorsa şartlar bu çerçeveye, esneyebilmeliyim. Akışta kalabilmeliyim bence.
Başucu kitabım
Yine de bir kaç başucu kitabım var: Dr. Gülnihal Bülbül’ün “Doğal Doğum”u, Ina May Gaskin’in Doğuma Hazırlık Rehberi, bir de eskilerden kalma Garry Ezzo ve Robert Becknam’ın Bebek Bilgeliği. Bunun dışında takip ettiğim Attachment Parenting Türkiye grubu ve yazıları zaten yıllardır rehberim.
Gelelim fiziksel sürecime… Bazen karnımda aşırı gerginlik hissediyorum, ya da ağrılar. Gaz mı, kasılma mı, karnım mı büyüyor hepsini ayırt edebiliyorum ve ne farkediyorum biliyor musun? Eğer stresliysem karın kaslarım geriliyor ve bu çok canımı yakıyor. Vücudun doğal uyarı mekanizması bu da. Hemen nefesi uzatma egzersizleriyle ufak bir meditasyon yapıyorum. Bebeğimin etrafını sarmalayan kaslarımı yumuşak bırakarak pamuklara sarıyorum. Bu vizyonlama iyi geliyor.
Rahat uyuyamıyorum
Akşamları rahat uyuyamamak da biraz bıkkınlık yarattı şimdiden ne yalan söyleyeyim. Sırt üstü ya da sol yana dönerek uyuyorum bir süredir. Ara sıra da yükseltiyle uyuyorum. Aynı pozisyonda uyumak bazen siyatik ağrısına yol açabiliyor. Yani yine gevşeme zamanı gelmiş oluyor. O zaman da ayaklarla point flex egzersizleri ve kalça kaslarını rahatlatma çalışmaları kurtarıcım oluyor.
Ikinci trimesterin başrolünde ikili test ve detaylı ultrason vardı. Sonucu biraz endişeyle beklenen iki test. Bu paniği de sanırım biraz doktorlar yaratıyor. Olumsuz vakalarla çokça karşılaştıkları için sen de onlar için potansiyel bir risksin tabii… Detaylı ultrason için beklediğim gün benden önce iki amniyo sentez yaptı doktorum mesela. Son kontrolde de bir gebeliği sonlandırdı. Benimle ilgilenirlerken de haliyle çok pozitif değildi ama neyse ki sonuçlar gayet iyi. Can’ın kol, bacak ölçümleri hep önden gittiği için uzun boylu olabileceğini söyledi doktorum. Bu da “neye benzeyecek” merakımızı arttırdı tabii.
Bu hafta sonu itibariyle 26. haftaya giriyorum. Şeker yüklemesi istenecek sanırım.
Onu da haftaya yazarım artık 🙂