Bugün oğlumun doğumunun üzerinden tam 40 gün geçti. Ben de bunun şerefine oturup ne zamandır ertelediğim doğum hikayemi yazmaya karar verdim. (Ben yazıyı bitirene kadar Emre 3 aylık oldu bile :)) Benim için o kadar büyüleyici bir deneyimdi ki sanırım hakkını vererek yazabilmek için bu kadar bekledim. Yazı biraz da uzun oldu ama amacım, doğumun aslında ağrı, acı, zorluk içeren bir olay olmadığını tam tersine yaşanabilecek en büyük orgazm olduğunu anlatabilmek. Hamileliği ve doğumu ‘Allah kurtarsın’ diyecek kadar negatif bir durum haline getirmiş adetlerimize inat, ben oğlumu dünyaya getirirken hayatımın en büyük keyfini yaşadım.
Doğum hikayemi anlatmaya 1 akşam öncesinden başlamam gerek aslında. 37. haftamın son 2 gününe girerken hypnobirthing kursumuzun da 3. dersine gitmiştik. Yeni öğrendiğimiz gevşeme tekniklerini uyguladığımız çok rahatlatıcı bir ders olmuştu. Ders sırasında huzurlu ve doğal ortamlarda gerçekleşen o kadar çok doğum videosu seyrettik ki kendi doğumumu bu şekilde yaşayabilmek için çok heyecanlanmıştım. Tabi bir yandan da nasıl olacağına dair kafamda türlü senaryolar yazıyordum.
Ders çıkışı eşim baş başa yemeğe gitmeyi teklif etti. Meğer bütün bunlar doğum hikayemizin başlangıcı ve yeni bebeğimiz gelmeden yiyeceğimiz son baş başa yemeğimizmiş. O gece bende bir enerji bir enerji. Dolapları düzeltiyorum, işlerimi toparlıyorum, sürekli bir şeyler yapıyorum. Hatta hamilelik günlüğümün son yazısını bile yazıp Aslı’ya gönderdim. İçimden de ‘bu inşallah doğum enerjisi değildir’ deyip durdum bütün gece. Son olarak saat 4.30’ta eşimle güllaç yeyip yatmaya karar verdik. Meğer gülün de doğumu tetikleyici etkisi varmış. Bunu da doğumdan sonra doulam Ayca’dan öğrendim.
Sabah 9.30 gibi büyük oğlum çok öksürüyorum diye koşarak bizim yatağa kendini atınca biz de uyanmış olduk. Ben de kalkmışken bir tuvalete gideyim demiştim ki bir anda bozulan bağırsaklarım ve regl sancısı gibi bir sızlamayla aslında bir şeylerin başladığını hissettim. Yatağa döndüğümde eşime ‘hazır ol bugün doğum olabilir’ dedim. Ama bir yandan da hiç ihtimal vermiyordum. Kendimce daha 3 haftadan fazla zamanım ve yapılacak bir sürü işim vardı. Ben bütün bunları aklımdan geçirirken, bir anda bacaklarıma doğru sıcak bir suyun aktığını hissettim. Tuvalete tekrar gittiğimde anladım ki kesem açılmış ve suyum gelmeye başlamıştı. Eşime gelip haberi verdiğimde yüzüne kocaman bir gülümseme, kendine de büyük bir enerji yayıldı. Oysa ki benim hastane çantam bile daha hazır değildi. Hastane çantamı bırakın, daha bebeğin kıyafetlerini yıkayıp ütülememiştik bile. Hemen annemi aradık. Ben bir yandan hastane çantamı hazırlıyor, bir yandan da bundan önceki doğum hikayemle aynısı olmaması için dua ediyordum. Çünkü ilkinde de suyum önce gelmişti ve 12 saat sonunda sezaryen doğum yapmak durumunda kalmıştım. Hastane çantamı hazırlayınca doktorum Gülnihal Hanım’ı aradım. Bana kahvaltı ettikten sonra en yakın hastaneye giderek NST çektirmemi söyledi. Ancak telefonu kapattıktan 5 dakika sonra nişan gelip de doktorumu tekrar aradığımda direkt hastaneye gitmemi söyledi. Önce kayınvalidemi arayıp doğumun başladığını ve hazırlıklı olmalarını söyledim. Ondan sonra hemen Hypnobirthing eğitimini aldığım ve doğumda doulam olmasını istediğim Ayca’yı aradım ve hastanede buluşmak için sözleştik. Sanki onu gördüğümde her şey daha sakinleşecek ve yoluna girecek gibi hissediyordum. Bir yandan sakinliğimi korumaya çalışıyordum ama bir yandan da içimdeki kelebekler yine harekete geçmişti.
Sıra haberi oğluma vermekteydi. Her şeyden habersiz kahvaltısını ederken onu öptüm ve bugün kardeşinin doğabileceğini söyledim. Onu görmek beni iyice duygusallaştırdı. O da aylardır beklediği bu günün heyecanına kapılıp ardı ardına soruları sormaya başladı. Artık haber verilecek herkese haber vermiştik. Eşimle doğum başladığında anne babalarımız dışında kimseye söylememe kararı almıştık. Çünkü ilk doğumumda maalesef herkes başıma toplanmıştı. Ben ise kendime ve bebeğime odaklanmak yerine, yanıma gelenlere sezaryene girmek istemediğimi anlatır halde bulmuştum kendimi. Dolayısıyla da aslında her şey yolundayken doğum ilerlememiş ve 13 saatin sonunda ben kendimi ameliyat masasında bulmuştum. Ama artık daha tecrübeliydim ve doğumumun sorumluluğunu tamamen kendim üstlenmiştim. Hastane odamda sadece Ayca, Arda, ben ve bebeğimiz olacaktık.
Hastaneye gidip yatışımızı yaptığımız anda doktorum da hastaneye geldi. Beni muayene etmesi için birlikte odaya çıktık. Odamın harika bir Haliç ve Eski İstanbul manzarası vardı. Manzarayı görür görmez ‘her şey çok güzel olacak’ diye geçirdim içimden. Doktorumun muayenesi sonucunda açıklığımın sadece 1 cm. olduğunu öğrendim. O sırada çok moralim bozuldu. ‘işte her şey bir önceki gibi ilerliyor’ diye geçirdim içimden. Gülnihal Hanım sadece kontrol amaçlı kısa bir süre NST’ye bağlı kalacağımı ve sonra istediğim gibi hareket edebileceğimi, istediğimi yeyip içebileceğimi söylediğinde moralim tekrar yerine geldi. Çünkü bundan önceki doğumumda o kadar saat aç ve susuz kalmıştım ve bu beni mahvetmişti.
Ben NST’ye bağlı yatarken, kapı açılıp da Ayca içeri girince dünyalar benim oldu. Bana her şeyin olması gerektiği gibi ilerlediğini ve de bu sürecin çok güzel olacağını söylediği anda aklımdaki bulutlar dağılmaya başladı. Evet artık aylardır hayalini kurduğum kavuşmaya çok yaklaşmıştım ve ben her anın keyfini çıkaracaktım.
Bundan sonrasını nasıl kelimelere dökeceğimi bilemiyorum. O gün o odadaki büyüleyici atmosferi ömrüm boyunca unutamam. Arka fonda çalan hypnobirthing müzikleri eşliğinde, kendimi bedenimin ve iç güdülerimin akışına bıraktım. Hypnobirthing doğum videolarını seyrederken kasılmalar arasında kadınların dinlenmek için uyuduğunu görmüştük. O kadar ağrı çekerken nasıl uyunur ki diye düşünüp biraz şüpheyle bakmıştım aslında. Ama işte aynısı bana oluyordu. Her iki kasılma arasında ben rüyalara dalıyordum. Ayca arada gevşeme meditasyonları yaptırıyordu ve ben lavanta yağı kokularının arasında başka yerlere gidiyordum. Bu gevşemeler sırasında hep gözümün önüne eğitimde öğrendiğim imgelemeleri getiriyordum. Rahim kaslarımın gevşeyip rahatladığını ve parmaklarıma dolanmış bir kurdele gibi çözüldüğünü, rahmimin aynen bir gül gibi açıldığını hayal ediyordum. Kasılmalar izin verdiği ölçüde de Ayca, doğumu tetikleyici noktalara akubası uyguluyordu. Süreci en rahatlatan şeylerden biri de Arda’nın gün boyu yaptığı espriler olmuştu. Kahkaha atmak o kadar iyi geliyordu ki sanki bütün kaslarım kendini bırakıyordu. Birbirimize sarılarak uyumanın ve dans etmenin de çok iyi geldiğini hatırlıyorum. Bu bebek ikimizindi ve onu bu dünyaya getirene kadar her anını birlikte paylaşıyorduk.
Ne kadar zaman geçtiğinin hiç farkında değildim ama artık dalgalar çok sıklaşmıştı ve aralarda uyumama zaman kalmıyordu. Zaten uykumun arasında aşağıya doğru sanki pompalanmış gibi bir hava boşluğunun ilerlediğini hissettiğimde, artık bebeğimin iyice aşağıya indiğini anlamıştım. O sırada Gülnihal Hanım kontrole geldi. Ne diyeceğini anlamak için gözlerinin içine bakıyordum. Ve mutlu haberi verdi; açıklık 8 cm olmuştu. O gülen gözleriyle ‘Bu bir hypnobirthing mucizesi’ dediğini ve ‘buradaki atmosferi bozmayalım’ diyerek hemşireyi dışarı çıkarışını hatırlıyorum.
Çok heyecanlıydım. Bebeğimle birbirimize kavuşmamıza çok az kalmıştı. Biraz da duşta ılık suyun altında vakit geçirmeye karar verdim. Ama bir süre sonra vücuduma bir ıkınma hissi gelmeye başladı. O kadar kuvvetli bir histi ki bu sanki bütün vücudum bebeğimi dışarıya çıkarmak için harekete geçmişti ve ben kontrolü tamamen vücuduma teslim etmiş durumdaydım. Sudan çıktıktan biraz sonra Gülnihal Hanım son kontrole geldi ve açıklık 10 cm olmuştu bile. Yüzündeki tatlı gülümsemeyle ‘Doğum başlıyor’ dedi. Evet işte başlıyorduk. Bebeğimle konuşuyordum sürekli. Ona her şeyin yolunda gideceğini ve biraz sonra birbirimize kavuşacağımızı söylüyordum. İşte o andan itibaren gün boyunca rüyalar görüp dinlenen ben, aktif ve enerjik bir hale gelmiştim. Daha önceki konuşmalarımızda Gülnihal Hanım, her şey yolunda giderse odada doğum yapabileceğimi söylemişti. İşte şimdi her şey yolundaydı ve ben doğumhaneye inmek istemiyordum. Önce yatağın üzerinde, arkamda duran Arda’dan destek alarak, 4 ayak üzerinde doğum nefeslerimi vermeye başladım. Ama doğum bu şekilde pek ilerlemeyecek gibi görünüyordu. Gülnihal Hanım doğumhaneye inmeyi teklif ettiğinde kabul ettim çünkü ona çok güveniyordum. Yataktan adımımı attığım anda büyük bir itme duygusu daha geldi. Arda ve Ayca’ya kendimi bırakarak nefes verdim. Bu pozisyon çok işe yaramıştı. Bu şekilde doğuma devam edebilirdik. Gülnihal Hanım hemen hemşirelerden yere sermek için yeşil örtüleri istedi. Vücudum kendini her ittiğinde, Arda’dan ve Ayca’dan destek alarak ve doğum nefesi verip gevşeyerek bebeğimin biraz daha aşağıya inmesine yardımcı oluyordum. Her nefesten sonra bebeğin kalp atışını dinliyorduk ve her şey yolunda olduğu için devam ediyorduk. Vücudum ne diyorsa onu yapıyordum ve hiçbir ağrı veya acı hissetmiyordum. Hissettiğim tek şey aşağıya doğru bir baskıydı. Gülnihal Hanım ise her şey yolunda gittiği için doğumu hiç aceleye getirmiyordu. Doğumumun sorumluluğunu bana vermişti ve bana bu güzel deneyimi yaşama fırsatını veriyordu. Derken bana bebeğimin kafasını gördüğünü söyledi. Elimi götürdüm ve bebeğimin saçlarını hissettim; yumuşacıktıJ Ona ilk kez dokunuyordum. Bir sonraki nefeste artık suratı da çıkmıştı. Suratına bakıp ‘Ne kadar tatlı’ dediğimi hatırlıyorum. Onu bir an önce kucağıma almak için can atıyordum. Artık kavuşmamıza sadece 1 nefes kalmıştı. Son doğum nefesiyle birlikte küçük adamım büyük bir hızla Gülnihal Hanım’ın kollarına fırladı. Çok minik ve çok tatlıydı. Hemen havluya sarıp kucağıma verdiler. Öyle bacaktan yakalayıp popoya vurmalar, gereksiz müdahaleler yoktu. Sadece göğsümde ağlamadan, huzur içinde bana bakan bir çift boncuk göz vardı. Gülnihal Hanım, çocuk doktorundan bir risk olmaması durumunda muayeneleri de benim göğsümdeyken yapmasını rica etti. Çok şükür hiçbir sorun yoktu. Kordonundaki atım durduktan sonra göbek bağını da babası kesti. Aramızdaki fiziksel bağ gitmişti ama bana bakan boncuk gözleriyle içime akıyordu. Hemen emzirmeye başladım. İkimiz de adeta aylardır bu kavuşma anını bekliyorduk. Bebek odasındaki kontrollere gidene hep göğsümde kaldı. Kontrolleri yapılırken de aynen doğum sırasında olduğu gibi hep babası yanındaydı.
Odaya dönerken abisiyle tanışmışlar. Büyük oğlum odaya geldiğinde çok şaşkındı. Sadece yanıma gelip başımı okşayıp beni öptü. Kucağımda bir oğlumu emzirirken, diğeri bana sarılıyordu. İşte iki çocuk annesi olmanın ilk mutluluğunu o anda yaşadım. Artık biz 4 kişilik bir aileydik.
Son olarak, geriye dönüp baktığımda iyi ki dediğim birçok şey olduğunu fark ettim:
İyi ki doktor olarak Gülnihal Hanım’ı seçtim…
İyi ki doğal doğumu ekipçe destekleyen Kadıköy Şifa Hastanesi’nde doğum yaptım…
İyi ki doulam olarak canım Ayca’yı seçtim… (Ayca ile doulalık üzerine röportajımızı buradan okuyabilirsiniz)
İyi ki hypnobirthing eğitimi aldım…
İyi ki anne babalarımızdan başka kimseye haber vermedim…
Veee… Canım Arda’m iyi ki seninle evlenmişim, iyi ki seninle aile olmaya karar vermişim ve doğumda bana destek verirken kan ter içinde kalmış olsan da, iyi ki her anını birlikte yaşamışız.
[author title=”Mine Dedekoca” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2015/08/ka_minededekoca_foto.jpg”]Aras ve Emre’nin annesi. Doğma büyüme Kadıköylü ve bir Kadıköy aşığı. 2011 yılında Aras’ın doğması ile birlikte kurumsal hayata veda edip kendi işini kurarak evden çalışmaya başladı. Halen kurucusu olduğu elektronik davetiye sitesi davetpostasi.com‘u ve ortağı olduğu Amerikan ahşap mıknatıslı oyuncak markası tegu.tr‘yi yönetiyor ve aynı zamanda Stage-co ekibi ile birlikte girişimcileri destekleyen etkinlikler ve eğitimler düzenliyor.[/author]