Sokakların bembeyaz, yüreklerimizin ise kapkara olduğu bir haftadan tüm annelere merhaba,
Bu haftaya vicdan sahibi tüm insanlar olarak ne yazık ki çok kötü başladık. Tertemiz bir ailenin, dünyalar güzeli kızının başına gelen insanlık dışı bir kabus hepimizin acısı oldu. Kimsenin aklına gelmeyecek, asla kendimize ya da ailemizden birinin başına geleceğine konduramayacağımız şeyler…Ancak ne yazık ki, geçmiş yıllardan bugüne hızla ilerlemiş, insanların artan şiddet eğilimleri sebebiyle artan benzer olaylar hepimizin başına gelebilir. Bu dünyaya bir bebek ve hatta bir “kız bebek” getirecekken, tüm bu olayları yaşamak, beni sonu gelmeyen karamsar düşüncelere sürükledi. Ne kadar doğru yetiştirilirse yetiştirilsin, sonsuza kadar korumanın imkansız olduğu, bir zaman sonra hayatın içerisine, özgürlüğüne bırakmak zorunda kalacağımız, daha doğmamış bebeğimin geleceğinden endişe eder oldum. Bu yüzden bu haftaki yazımın içeriğinde, bebeğimden çok bebeklerimizin gelecekleri hakkında yazmak istedim. Ama inanın çok zor…
Bu hafta yaşanan her bir olay başlı başına değerlendirilmesi gereken, kendimize ders çıkartmamız gereken olaylar…Bizler bebeklerimizi sıcak, sevgi dolu evlerinde, özgüven sahibi, mutlu birer birey olarak yetiştirmeye çalışırken, dışarıda insanlar neler yaşıyor, ne hayatlar sürmeye çalışıyorlar. Yaşadıkları hayatların yansımalarını da yıllar sonra, hiç suçu günahı olmayan bebeklerimizden çıkartıyorlar ve sonra da… Gerçekten çok zor.
Kartopu oynayan koskoca bir insanı öldürüp, aynı şekilde kartopu oynayan bir çocuğun ölmesine kim ve nasıl sebep olabilir! Meclis iç güvenlik paketiyle ilgili görüşmelere kavga etmekten, dövüşmekten başlayamıyor! Nasıl bir memleket olduk, duyarlılığımızı, insanlığımızı nasıl kaybettik? Cevabını da bulamadım, ne olması gerekiyor onu da bulamadım! Sadece çocuklarımızı bir nebze olsun şiddetten uzak tutmak için neler yapabileceğimize dair internette biraz araştırma yaptım ve beğendiğim bir yazının linkini de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Son olarak, çok zeki bir çocuk olmasına rağmen, küçükken değeri bilinmemiş, okuldan atılmış, hatta öğretmeni tarafından zihin özürlü olarak tanımlanmış Einstein’in öğütleriyle yazımı tamamlıyorum.
Kızlarınıza;
- Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
- Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.
- Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
- İstediğini giymeyi öğretin.
- İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.
- Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
- Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
- Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
- Arayıp neredesin, kiminlesin vs. diyen adama “seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum?
- “Haddini bil!” demeyi öğretin.
- Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Oğullarınıza;
- Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
- Gece yarısı evine dönen kadının “aranmadığını” öğretin.
- Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
- Dokunmaktan korkmamasını öğretin.
- Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
- Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
- Bulunmaz hint kumaşı olmadıklarını, olsalar bile burun silinen mendillerin de kumaştan yapıldığını, hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin!
Umutla kalın, sevgiler.