Sevgili Kadıköy Anneleri merhaba,
Bu Pazar anneler günü. Bu tür günlere pek ehemmiyet verenlerden değilim zaten böyle bir kültürle de büyümedim ama yine de insan etkileniyor. Hele bir de kendisi anne olunca durum başka bir hal alıyor. Annesini de daha iyi anlıyor. Benim annemle ilişkim hep inişli çıkışlı oldu. Hiçbir zaman o etle tırnak gibi olan anne – kızlardan olamadık. Ben küçükken annem çalışıyordu, benim dışımda üç çocuğu daha vardı ayrıca tüm evin sorumluluğu ona aitti. Beni ağabeyim giydirir, saçımı örer okula yollardı. Yollardı diyorum çünkü birinci sınıfa giderken bile hiç de yakın sayılmayacak bir mesafeyi kendim gidip geliyor, öğlen anahtarımla kapıyı ben açıyordum. Yalnız evde saatler geçiriyordum. Ergen olduğumda ise iş değişti annem emekli olmuştu, diğer kardeşlerim de büyümüştü ve annem tüm zamanını benle geçirmek istiyor, her şeyimi o belirlemeyi talep ediyordu. Üniversiteyi kazanıp başka bir şehre gittiğimde ancak birey olabilme fırsattı bulabildim. Hayat görüşümüz, zevklerimiz ve daha birçok yönümüz birbirimizden çok farklı annemle. Ama belki de farkına varmadığım birçok yönle de ona benziyorum. Bu sebeplerle annemle hep çatıştım. Ta ki anne olana ve babamı kaybedene kadar. Bu iki şey benim kadar biliyorum ki annemi de değiştirdi. Daha önceki yazılarımda da söylemiştim biz maalesef sevgisini söyleyebilen, gösterebilen bir kültür ile yetişmiyoruz. Sevgi nasıl bir şeydir bilmiyoruz.
Bu hafta sizler için seçtiğim “Akıllı Tilkinin Masalı”adlı kitapta minik tilki Lokum, annesine bu soruyu soruyor: “Sevgi nasıl bir şeydir? İnsanı yorar mı? Kırılıp bükülebilir mi? Tamir edip, yapıştırabilir miyiz? Sevgiyi düzenleyip, istediğimiz yere koyabilir miyiz?”. Tüyap Kitap Fuarı’nda görür görmez çok beğendiğim ve rafta son kalanı alabilme şansını yakaladığım ödüllü bir yazar ve çizer olan İskoçyalı Debi Gliori’nin bu kitabı, günümüz çocuk klasiklerinden biri olarak kabul ediliyor. Kitapta minik tilki Lokum kendini yalnız ve keyifsiz hissediyor. “Yaramazlık” yapmaya başlıyor. Gürültüye gelen annesi Kızıl Tilki sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyor. “Canım Sıkılıyor” diyor Lokum. “Ben yaramaz bir yavruyum. Beni kimse sevmiyor!” Küçükken hepimiz hissetmişizdir bu duyguyu değil mi? Kendimizi Lokum gibi ifade edebildiysek ne mutlu. Kızıl Tilki’nin Lokum’a cevabı ise “ne kadar yaramaz olursan ol, ben seni her zaman seveceğim” oluyor. Kitabın bu giriş bölümünden sonra annesinin yavrusunu uykuya hazırlama sürecinde onunla yaşadığı diyaloglara tanık oluyoruz. Lokum vahşi bir ayı, bir böcek, bir timsah olsaydı annesinin yine onu sevip sevmeyeceğini sorgularken biz sanatçının ayrıntılı, devingen ama bir o kadar yalın resimleriyle hikâyenin daha da içine çekiliyor ve haz yaşıyoruz. Duygu yüklü, sevgi duyumsatan kitabın sonunda Kızıl Tilki, Lokum’u kucağına alarak ona yıldızları gösteriyor ve şöyle diyor; “ Bak, yıldızlar ne kadar güzel parlıyor ve ışık saçıyor! Ama bu yıldızlardan bazıları uzun zaman önce yok oldu. Buna rağmen akşamları gökyüzünde yine parlıyorlar. İşte sevgi de yıldızların ışığı gibi hep parlar, hiç sönmez!” Eleştirmenler tarafından “Kocaman bir kucaklamanın edebi karşılığı!” olarak tanımlanan bu kitabı bu hafta edinmenizi ve anneler gününde bebeğinize/çocuğunuza okumanızı öneririm. Hepinizin anneler günü kutlu olsun.
Not: Bu hafta sonu 9 Mayıs 2015 Cumartesi günü Beylikdüzü Mektebim Okulları’nda Kelime Yayınları tarafından Goethe Enstitüsünün desteği ile düzenlenecek olan 2. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Konferansı’nın sunuculuğunu yapacağım. Bu alanda çalışan herkesin ücretsiz olarak katılacağı konferansa buradan başvurabilirsiniz.
Sevgiyle kalın,
Hafize Güner