40. haftaya koca göbeğim ve her geçen gün hareket ettirmekte zorlandığım bedenimle girdiğimde, artık her gün bizim için o ‘büyük gün’ olabilirdi. Üstüme düşen her şeyi ( yürüyüş, düzenli beslenme, bolca egzersiz, vs.) yaptığıma inanıyordum. Kaldı ki doğum öncesinde yaptığım bu egzersizler sadece doğum sırasında değil, hamilelik boyunca da bel ağrılarından kurtulmama, çok daha rahat hareket edebilmeme ve tabii ki kilo alımını dengelememe katkıda bulundu. O güne kadar çok sayıda normal doğum hikayesi okumuş olsam da doğumun nasıl gerçekleşeceğini çok fazla düşünmemeye çalışıyordum. Sonuçta konusunda uzman bir doktora emanettim ve ona duyduğum güven dolayısıyla içim son derece rahattı. Ayrıca okuduğum hikayelerin birçoğu birbirinden farklıydı ve ‘bu nedenle herkesin doğumu’ kendine diye düşünüyordum.
40. haftanın ortasında bir sabah, tıpkı anlatıldığı gibi, regl ağrısına benzer ama oldukça hafif bir sancıyla gözlerimi açtım. Sancılar 5 dakikada bir düzenli aralıklarla geliyor, yaklaşık 10 saniye içinde kayboluyordu. Bunun üzerine evdekilere çok da çaktırmamaya çalışarak eşimle birlikte hastanenin yolunu tuttuk. Hastaneye vardığımızda benim sancılardan eser kalmamıştı, fakat doktorum Kemale Musayeva artık doğum yoluna girdiğimizi, bununla birlikte doğumun 1-2 gün alabileceğini söyledi. Düşündük ve bu süreci evde geçirmenin çok daha rahat olacağına karar vererek, evin yolunu tuttuk. Artık egzersizi bırakarak dinlenmem, doğumu rahat ve dinlenmiş olarak karşılamam gerekiyordu. Aynı gün akşam saatlerinde sancılar tekrar yoklamaya başladı. Önce beş dakikada bir hafifçe yoklayan sancılar, gece yarısı iki dakikada bire düşüp, sancıların süresi ve şiddeti artınca bize tekrar hastane yolu göründü. Sabaha karşı saat 3’te hastaneye vardığımızda NST’de de sancılarım artmış, açılma ise 2,5 cm’i bulmuştu.
Geceyi nefes egzersizleriyle geçiştirmeye çalıştığım giderek şiddeti artan sancılar, heyecanla karışık düşünceler, belli aralıklarla kontrole gelen hemşire ziyaretleri eşliğinde geçirdik. Bu, aynı zamanda Defne ile aynı bedeni paylaştığımız, benim de hayatımda hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı son geceydi. Sabah olduğunda neredeyse hiç uyumamıştım. Doktorumun sabahki ilk kontrolünde açılma yaklaşık 4 cm’i bulmuştu. Muayene sırasında suyumun da patlamasıyla doğuma adım adım yaklaşıyorduk. Tek sorun bebeğin henüz rotasyona girmemiş, doğum için gerekli pozisyona dönmemiş olmasıydı. Her şey yolunda gittiği takdirde öğleden sonra saat 3 gibi bebeğe kavuşabileceğimiz ön görülüyordu. Fakat suyumun patlamasıyla sancıların şiddeti giderek artmış, sancıları plates topu üzerinde ve ayakta ya da dizlerimin üzerine eğilerek karşılama girişimlerime rağmen, saat 13:00 itibarı ile bizim afacan halen tam olarak gerekli pozisyonu almamıştı. Geceyi uykusuz geçirmiştim ve çok yorgundum. Bu durumda doktorum test dozunda epiduralla biraz rahatlamamın iyi olacağına karar verdi. Gerçekten de o sayede biraz dinlenme hatta yarım saat de olsa uyuma fırsatım oldu. Üstelik epidural doğumu geciktirmiş olsa da şiddetli sancılara bir süreliğine de olsa ara vermek moralimin düzelmesini sağladı. Sancılar tekrar şiddetlenmeye başladığında doğum öncesinde beni bir an olsun yalnız bırakmayan sevgili plates topuyla tekrar buluştuk ve doğuma kadar da bir daha hiç ayrılmadık. Saat 17:00’de açılmanın 10 cm’e ulaşmasıyla doktorum pilates topuyla olan maceramıza artık doğumhanede devam etmemizin daha iyi olacağına karar verdi. Bu süreç boyunca yanımdan bir an olsun ayrılmayan eşim ve hep yakınımda olan en yakın arkadaşımla birlikte doğumhanenin yolunu tuttuk.
Yaklaşık bir saat süren doğumhane maratonunun ardından saat 17:55’te kızımız Defne ile buluştuk. O geldiği an, çekilen tüm sıkıntılar bitmiş, onların yerini büyük bir rahatlama almıştı. Öyle ki belki iki dakika önce bu işin altından kalkamayacağımı düşünen ben, doğumhaneden koşarak çıkacak kadar enerjik hissediyordum kendimi… İlk geceyi sıkıntısız, ağrısız, bebekle göz göze, birbirimizi tanımaya çalışarak, bir an olsun ayrılmadan geçirdik.
Sonuçta normal doğum olması planlandığı halde, son dakikada bir takım bahanelerle sezaryen olmak zorunda kalmış birçok arkadaşıma ve okuduğum çok sayıda doğum hikayesine kıyasla yaşadığım tecrübe açısından son derece şanslı olduğumu söyleyebilirim. Çünkü bu süreç boyunca yanımda beni son ana kadar destekleyen ve yapabileceğime inandıran bir doktorum vardı. Aktif doğum sayesinde sadece bebeğimin dünyaya geliş yolculuğuna yardımcı olmakla kalmamış, doğumun tüm mucizevi aşamalarına da şahit olmuştum.
[author title=”Ceren Öztuna Kaynakçı” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2014/06/ka_cerenoztuna_foto-500×330.jpg”]Defne‘nin annesi. Galatasaray Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü 2003 mezunu. Stuff ve T3 dergilerinde Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptı. Defne’nin doğumundan sonra pek vakit bulamasa da halen dijital dergilere yazı yazmayı ve çeviri yapmayı sürdürüyor.[/author]