Yıllarca evlerinde ölümü bekleyen hastalara bakan Avustralyalı hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra kitap yazmaya karar verdi ve hastalarına “En büyük pişmanlığınız ne?” diye sordu. Yanıtlara aldığı cevaplara da kitabında yer verdi. Herkesin pişmanlıkları kendisine olsa da temelde benzer popüler pişmanlıklar ise şöyle sıralandı:
- Başkalarının beklentilerini dikkate almadan düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı
- Keşke bu kadar çalışmasaydım
- Keşke duygularımı daha rahat ifade edebilseydim, cesaretim olsaydı
- Keşke arkadaşlarımla ilişkilerimi sürdürseydim
- Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim
Aslında liste çok uzun. Fazlası ile kişiselleştirilebilir ve uzatılabilir. Böyle zamanlarda insan daha çok duruyor ve düşünüyor pişmanlıklarını. Her aklımıza geldiğinde de ders aldığımızı düşünerek yeniden başlıyoruz hayata…
Anne olduktan sonra da pişmanlıklar farklı bir boyut kazanıyor. Mesela,
- Keşke, doğduğu günden itibaren her ay (yani ay dönümünde) el ve ayaklarını bir t-shirt üzerine baskı yapsaymışım. O minnak el ve ayakların nasılda büyüdüğünü, bezelyelerin nasıl da olgunlaştığını renk renk görürdüm böylece. Hatta doğum gününde üzerime giyebilirdim. 12 ayın bilançosunda en aktif kalem olurdu. Aslında kaç aylık olursa olsun çok da geç kalmış sayılmamalıyız. Elimize kalan ne dönüp de bir bakmak gerek 🙂
- Keşke, doğduğu günden itibaren günde bir sefer biberon ile besleseydim. Emzirmek anne ve bebek arasında farklı bir bağ kursa da hem günümüz koşullarında iş hayatına dönmenin zorunluluğu hem de doğum iznindeyken evden birkaç saat de olsa ayrı kalma durumlarında bebek besinsiz kalmaz, biberonu yadırgamazdı.
- Keşke, doğduğu günden beri sütlerimi sağsaymışım. Böylece işe başlayacağım zaman stok yaratmak için kendimi strese sokmaz ve zorlanmazdım.
- Keşke, akşam uykularında bana bağımlı kalmasaydı. Babası ile de uyuyabilseydi. Böylece kriz anlarının tek çözü sağlayıcısı ben olmazdım.
- Keşke, memede uyumaya alıştırmasaydım. “Müptelayım sana, süt ver durmadan bana” bakışlarına maruz kalmazdım böylece 🙂
- Keşke, geceleri besleyip uyuttuktan sonra obsesif bir şekilde gazını çıkarmaya çalışmasaydım. Halbuki uyuyabildiğine göre gazı da yok demektir.
- Keşke, “İlkler”ini günü gününe, anı anına not alsaydım. Her ne kadar yazmaya çalışsa da insan günbegün atlayabiliyor ya da evet sanırım üşenebiliyor, ya da en doğrusu vakit bulamıyor 🙂
- Keşke, doğduğu günden beri yüzüstü yatırsaydım (Tabiki benim gözetimimde, yanında dururken). Böylece boyun, sırt ve zaman içerisinde kol kasları daha hızlı gelişir ve birkaç ay içerisinde küçük bir kaplumbağa gibi bana bakabilirdi zeytin zeytin.
Kadıköy anneleri olarak saydıklarımız aklımıza gelen pişmanlıklarımızın birkaçı sadece. Zaman hızla ilerliyor, akrep ve yelkovan birbiri ile yarışıyor. İyisi mi her anın kıymetini bilmeli, bebeğimize bakarken yaşadığımız sıkıntılı zamanların da geçeceğini kabullenmeliyiz. Elimizde kalan ne, nasıl daha paylaşılabilir, daha eğlenceli zamanlar geçirebiliriz ona bakmalıyız aslında…