Kadıköy’ün duyarlı anneleri merhaba,,
İdacığım bu hafta başı hastalandı. Kusma, ishal, hafif de ateşi vardı. Hiç keyfi yoktu ve hiçbir şey onu mutlu etmiyordu. İşin kötüsü eşim de ben de aynı haldeydik. Çok halsizdik, üstüne bir de uykusuzduk. İşte bu durumda kitaplar imdadımıza yetişti. Kitapları alıp yatağa oturduk. Sakin ve huzurlu dakikalar geçirdik. Boşuna dememişler kitaplar ilaç gibidir diye. Kitaplar gerçekten de bize çok iyi geldi. Bunun için doğru ilacı kullanmak ve ilacı uygun dozda almak gerekir. Ayrıca alırken uygulamayı da doğru yapmalıyız. Kitap seçimi kadar onu okuma şekli de çok önemlidir.
Peki, bebeğimize nasıl kitap okumalıyız?
Öncelikle kitabı okuma zamanı önemli. Bebeğimizin temel ihtiyaçları giderilmiş olmalı. Kitap illa yatarken okunacak diye bir kural yok, günün her saati okunabilir ve okunmalı. Bebeğin yanında başka uyaranlar olmamalı. Bebek sizin denetiminizde kitapla baş başa kalmalı. Kitabı siz tutmalısınız ama onun da dokunmasına izin vermelisiniz. Kitap ile oyuncak arasındaki farkı algılamalı. Okurken ses tonunuz, renginiz, şiddetiniz çok önemli. Kahramanların karakterlerine uygun seslendirmeler yapmalısınız. Bebekler sözcükleri anlamasalar da sesin ne söylediğini çok iyi anlarlar. Kitaba başlama ve okuma sizin seçiminiz ama eğer bebek bu seçime katılmıyorsa hemen bu eylem bırakılmalı. Kitabı okurken bebeğin sıkıldığı yerde okuma kesilmeli, kitap bitirilmeye çalışılmamalı ve bir başka etkinliğe geçilmelidir. Bazı annelerin bebeklerinin/çocuklarının kitaplardaki metinleri anlamayacağını düşünerek sadece kitabın resimlerine bakarak kendilerinin bir şeyler anlatıklarına tanık oluyorum. Açıkçası bunu çok doğru bulmuyorum. Çünkü bebek/çocuk o zaman edebi bir dil ile karşılaşmıyor (sadece sözcüklerden değil kitabın ritminden de bahsediyorum) ve dili zenginleşmiyor. Ben genelde oğlumun arkasına geçerek kitabı onun önünde tutuyorum. Kitabı okuyorum. Onu kitapla birebir ilişki kurmasını sağlıyorum. Sayfaları geçme hızımı onun tepkilerine göre ayarlıyorum. Bazen kitaba dokunmak istiyor ve ses çıkarıyor. Bazen yanından geçen kedimiz Pati ya da Lokum’a takılıyor ve onları izlerken beni sadece dinliyor. Kitabı okurken tüm dikkatim bu eylemde. Onun tepki verdiği, güldüğü, sıkıldığı yerleri keşfetmeliyim. Tabii kitapları ona okumadan önce bildiğim bir kitap da olsa mutlaka birkaç kez yüksek sesle kendim okuyorum. Kitap yazarın ağzından mı yoksa karakterin mi ağzından yazılmış ya da her iki durum da kullanılmış mı? Buna bakıyorum. Kitabı okurken yumuşak bir ses tonu kullanıyorum ama kitaptaki olay ve durumlara, kahramanlarına göre sesimi renklendiriyorum.
İda’ya okuyacağım kitapları seçerken önce bildik sularda yüzdüm. Daha önceden tanıdığım kitapları bulmaya çalıştım. Çalıştığım okulun kütüphanesi bir harika. Bildiğim kitapları sağda solda arama zahmetinden beni kurtardı. Ancak geçtiğimiz haftalar raftaki bir kitap kapağı adeta beni çarptı. Mor bir fon üstünde paten giymiş, kask takmış kocaman gri renkte şirin mi şirin bir su aygırı, pembe elbisenin üstüne yine pembe renk bir çanta takmış yeşil bir timsah (bir timsah bu kadar mı sevimli olur?) ve timsahın burnuna oturmuş sarı gagalı minicik mavi bir kuş. Bu üç sevimli mahlûkatın üstünde ise şöyle yazıyordu; “Oynamıyorum İşte!” Kitabı elime alıp ayaküstü oracıkta bir solukta okudum. Rengârenk sayfalardaki, muhteşem çizimler, kısa, net cümlelerle yaptığı eğlenceli anlatımına bayıldım. Ama İda benden daha çok bayıldı. Her gün bu kitabı mutlaka okuyoruz. Kitabın ödünç alma süresini uzatıp duruyorum. Ona en kısa zamanda bu kitabı almalıyım.
Yalın bir dilsel anlatımı ve güçlü bir görsel metni olan kitabın konusu şöyle; Su aygırı Hugo, mor kaskını ve patenlerini takmış her zamanki gibi kuş Bella’ ile birlikte paten kaymaya gitmeye hazırdır. Ancak Bella oyun parkında harika, yeni arkadaşı Timsah Cimcim ile buluşacaktır. Hugo buna çok bozulsa da çaresiz o da oyun parkına gider. Cimcim salıncakta sallanmak ister ama Bella’nın onu sallamaya gücü yetmez. İmdada Huga yetişir. Bella ile Cimcim’in tahterevalli denemesi de başarısızlıkla sonuçlanır. Tahterevallide Bella hep yukarıda, Cimcim ise hep aşağıda kalır. Cimcim Hugo’yu çağırır. Ve Hugo ile Cimcim çok eğlenirler. Tahterevallinin ardından birdirbir oynarlar. Bella da onlara katılmak ister ama Cimcim’in uzun gövdesinden atlamayı başaramaz. Sonunda çok üzülür ve şöyle der; “Uf! Oynamıyorum işte! Bu oyun parkı üç kişilik değilmiş. Ben eve gidiyorum!” Ama arkadaşları onu gitmesine izin vermezler çünkü ona ihtiyaçları vardır. Ne de olsa Cimcim’in en sevdiği oyunu üç arkadaş olmadan oynayamazlar. Arkadaşlıkta cinsiyetin, fiziksel özelliklerin önemsizliğini ve önemli olanın ortak bir yan bularak paylaşmak olduğunu anlatan bu harika kitap Ann Bonwill – Simon Rickerty imzalı. Uçan Fil yayınlarından Türkçeye aktarılan kitap, İngiltere’de 2011 yılının en sevilen resimli çocuk kitabı seçilmiş. Hugo, Bella ve Cimcim’in maceralarını kaçırmayın, küçük kitap kurtları için ilk kitaplığında bu sevimli kahramanlara yer açın derim.
Yazımın başlığında sizlere Kadıköy’ün duyarlı anneleri olarak merhaba dedim. Çünkü biliyorum ki bu siteyi takip eden anneler insanlara, çevreye ve hayvanlara karşı duyarlılar. Sanırım Bebekler & Kediler sitenin ilk yazılarındandı ve benim de çok beğendiğim bir yazıydı. Sizleri 08 Şubat 2015 Pazar günü Yedikule Hayvan Barınağındaki 6. Geleneksel Sevgi Günü Kermesi’ne bekliyoruz. Saat 12.00 – 17.00 arasında gerçekleştirilecek bu kermeste ben de “İyi ki Varsın Tilki Toni” adlı çocuk kitaplarımı barınak yararına imzalayacağım. Hepinizi beklerim.
Not: Bu yazıyı okuyup profil sayfasında “Sevgi Günü”ne çağrı yaparak paylaşan ilk iki kişiye Kadıköy’ün Annelerinin küçük bir sürprizi var 🙂
[author title=”Hafize Güner” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2015/01/ka_ozum_foto.jpg”]İda’nın annesi, çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni, yaratıcı drama uzmanı/öğretmeni, çocuk yogası eğitmeni, drama/tiyatro ve çocuk kitapları yazarı. Şimdilerde Terakki Vakfı Okulları’nda çalışıyor. Moda’da yaşıyor. Dört kedisi, sokak köpekleri, Tilki Toni kitapları ve biricik eşiyle huzurlu ve mutlu.[/author]
Ben bu kitap yazılarına bayiliyorum,elinize sağlık. Kitaplar Bora’yı fazlasıyla heyecanlandırdığı için fazla ilerleyemiyoruz. Ince yapraklı kitaplar ağzına götürmeye çalişırken yırtılacak diye endişe ediyorum. Kalın yapraklıların ise hikayesi olanı bulmak çok zor.
İlginize teşekkür ederim. İda da 4 aylık olduğunda aynı şeyi yapmaya başlamıştı. Önce çok üzüldüm sonra çocuk edebiyatı olan ince sayfalı kitaplara ara verdim. İş Bankası Yayınlarından sert kapak ve sayfalı birkaç kitap aldım (özellikle neşeli orkestra çok güzel) bir arkadaşım da (yayıncım) oğlunun TUDEM’den çıkan kavram gelişimine yönelik sert sayfalı kitaplarını verdi. İda onlara kendi bakmaya başladı. Sonra diğer kitapları birlikte tekrar okumaya başladık. Zamanla bu durum düzedi.