Sevgili Kadıköy Babaları merhaba,
Evet, evet yanlış duymadınız size sesleniyorum. Bu kez siz babalar için yazmak istiyorum. Bu köşeyi anneler kadar babaların da okuduğunu biliyorum ama bu kez sadece size özel yazıyorum. Çünkü hem bir anne, hem bir eğitimci hem de bir evlat olarak sizlerin çocukların hayatındaki yerinizi ve öneminizi çok iyi biliyorum. Babamı kaybedeli tam bir yıl oldu. Yine böyle soğuk, yağışlı bir gündü. İnsanın içinde öyle bir acı kalıyor ki bu acıdan sonra yaşam hep eksikli oluyor. Bunu benim gibi babasıyla ilişkisi hep mesafeli olan biri söylüyorsa sanırım biraz düşünmekte yarar var. Belki de yaşanmamışlıklar ve ifade edilememiş sevgiler bu duyguyu yaratan. Keşke deyişler… Evet, keşke şimdi babam yanımda olsaydı da ona kocamam sarılıp öpebilseydim. Ben de “Babacığa Öpücükler” kitabındaki yavru ayının yaptıklarını yapabilseydim. Ama yapamadım çünkü babamdan da öyle görmemiştim. Aslında bunda onun da suçu yoktu çünkü babasız yani sevgisiz büyümüştü. Duygularını pek fazla ifade etmezdi. Ancak bebeklerimiz/çocuklarımız için bu durum çok farklı olabilir. Biliyorum kültürel olarak bu biraz zor fakat buna değmez mi? Duygularının farkında olan ve sağlıklı olarak ifade eden mutlu çocuklar yetiştirmek elimizde. Bunun için bence kalın kalın ebeveyn kitabı okumak yerine biraz da yüzümüzü çocuk edebiyatına dönsek iyi olur. Örneğin bu hafta sizler için seçtiğim “Babacığa Öpücükler” adlı yapıt, sadece bir çocuk kitabı değil biz ebeveynlere çocuğumuzla nasıl oyun kuracağımızı ve onun düş dünyasına nasıl girebileceğimizi gösteren sevgi dolu harika bir başvuru kitabı. Birçok anne blogu bu kitabı uyku öncesi okunacak bir çocuk kitabı olarak tanımlayarak kitabın oyunsal kurgusuna bence haksızlık yapmış ve kitabı tam içselleştirememişler. Neyse sevgili babalar sizi anne bloglarıyla sıkmadan bu keyifli kitabı tanıtmaya geçeyim. Frances Watts ve David Legge imzalı kitap, ilk kez 2005 yılında Avustralya’da basılmış, ülkemizde ise 1001 Çiçek Kitaplar tarafından Ömür Özyurt’un çevirisi ile 2014 yılında yayınlanmış. Ben bu kitabı çalıştığım okulun kütüphanesinde gördüğümde ilk olarak tabii ki resimlerine vuruldum. Ama kitabı ödünç alıp evde oğluma okumaya başladığımda resimlerin sadece estetik haz yaratmadığını aynı zamanda da çok güçlü bir görsel dil olduğunu gördüm.
Kitapta yavru ayı yatmaya gitmek istemez. Baba ayının deyimi ile mızmızlık yapar. Annesine kocaman bir ayı öpücü verir ama babasına vermez. İşte tam burada da oyun başlar. Baba ayı yavrusunu uykuya hazırlarken her aşamada onunla şakalaşır. İlk olarak onu hoppacık yapıp havaya kaldırır. “Peki ne dersin ayı öpücüğü yerine bir zürafa öpücüğüne? Yavru zürafalar babalarına yüksekten, uzun uzun öpücükler verirler, bak işte böyle!” der. “Olmaz” diye cevap verir yavru ayı. “Bana ne bana ne… yok zürafa öpücüğü bir tane bile!” Baba ayı, yavru ayıyla merdivenleri çıkarken kuala, yavru ayıya banyo yaptırırken timsah, onu kurulanırken yarasa, ona diş fırçasını verirken kaplan, yavrusuna pijamalarını giydirirken maymun ve üstünü örterken de fare öpücüğünü teklif eder ama cevap hep aynıdır. (Buradaki tekrar tahmin edeceğiniz gibi kitabı dinleyen çocukların çok hoşuna gider.) Sonunda pes eden baba ayı tam odadan çıkmaya hazırlanırken yavru ayı seslenir arkasından. “Sana verecek bir şey var bende” der. “Neymiş, o, bir tanesi?” diye sorar babası. Cevap muhteşemdir; “Kocaman bir ayı öpücüğü üstelik yanında da kocaman bir ayı kucaklaması!”
Siz de duygulandınız değil mi? Hadi canım babalar da ağlar 🙂 Şaka bir yana son sayfadaki resimden etkilenmeyecek yoktur diye düşünüyorum. Tam olarak sevginin resmi olduğunu söyleyebilirim. Oğlum bu kitaba bayılıyor evde olduğum günlerde defalarca okumaktan bazen sıkıldığımı itiraf edebilirim ama onun bu kitabı sevmesini çok iyi anlıyorum. Kitabı elinize aldığınızda siz de ne demek istediğimi anlayacaksınız. Baba ayı zürafa öpücüğünden bahsederken duvardaki zürafa gölgesini, kuala öpücüğünden bahsederken kuala biçimindeki merdiven başlığı ile duvarda asılı kuala resmini, yarasa öpücüğünden bahsederken banyoda yarasa şeklindeki asılı havluyu, timsah öpücüğünden bahsederken timsah şeklindeki sabunluğu, kaplan öpücüğünden bahsederken kaplan desenli havluyu, maymun öpücüğünden bahsederken yavru ayının maymun oyuncağını, fare öpücüğünden bahsederken yavru ayının çizdiği fare resmini bakalım siz de fark edecek misiniz? Ayyy söyledim değil mi 🙂 Ama eminim siz ve çocuğunuz da benim göremediğim birçok güzel ayrıntıyı bulacaksınız. Örneğin ben kuala biçimindeki merdiven başlığını oğlum sayesinde fark ettim. Kitabı tutarken sürekli o sayfada elimi kitabın kenarından çekmemi istiyordu, bir baktım kualayı kapatıyormuşum.
Kadıköy’ün sevgi dolu babaları kucaklamalar, öpücükler dolu içinizi ısıtacak bu kitabı mutlaka edinin ve kuzcuğunuza okuyun. Sevginin hepimizin içinde olduğunu ve onu söylemenin de göstermen de en doğal şey olduğunu unutmayın. Fazla mı belirleyici bir söylem oldu 🙂 Ehh kadınlar böyledir bilirsiniz.
Hoşçakalın,
[author title=”Hafize Güner” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2015/01/ka_ozum_foto.jpg”]İda’nın annesi, çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni, yaratıcı drama uzmanı/öğretmeni, çocuk yogası eğitmeni, drama/tiyatro ve çocuk kitapları yazarı. Şimdilerde Terakki Vakfı Okulları’nda çalışıyor. Moda’da yaşıyor. Dört kedisi, sokak köpekleri, Tilki Toni kitapları ve biricik eşiyle huzurlu ve mutlu.[/author]