[dropcap]1[/dropcap]
Yalın Ayak Yürümek: İda şapka, eldiven, patik, ayakkabı sevmeyen bir bebek çıktı. Ne giydirdiysek çıkarıyordu. Neyse ki sandaletlerine alıştı. Sandaletlerini orasından burasından kum girmesine hiç aldırmadan oynuyor çünkü zaten ayakları buna çok alışık. Yine de bazen çıkarmak istiyor, çıkarınca da seviniyor. Her gün Moda Parkındayız. Oğlum hareketli ve meraklı bir bebek. Parkın ayak basamadığımız noktası kalmadı. Küçücük ayaklarıyla öyle hızlı yürüyor ki. Ben de parmak arası terlikle peşindeyim ama çoğu zaman bir kenara atıyorum onları. Taş, kum, çamur, çimen, toprak, su… Ne güzelmiş! İşe başlayınca nasıl ayakkabı giyeceğimi düşünüyorum. Çünkü sadece parkta değil artık birçok yerde ayakkabısız dolaşmaya başladık. Yogadaki gibi çırılçıplak basmak yerküreye bana insan olduğumu hissettiriyor.
[dropcap]2[/dropcap]
Elle yemek yemek: İda kendi beslenmek istiyor artık. Her yemek sonrası ortalık savaş alanına dönse de bu durum hoşuma gidiyor. Yediği besini görmek ve ona dokunmak istiyor oğlum. Ağzına versem de eliyle çıkarıp bakıp tekrar ağzına atıyor. Artık birlikte aynı masada yemek yediğimiz için benim de parmaklarım ister istemez devreye giriyor. Sebzeden, pilava hatta yoğurttan muhallebiye kadar her şeyi avuçluyoruz. Geçen gün dışarıda yemek yerken gözüm masadaki çatal bıçağa ilişti. Pırıl pırıl parlayıp bana bakıyorlardı ve benim ise neredeyse on parmağım salatanın içindeydi. Domatesin suyunu sıkıyor, reyhanı koklaya koklaya ağzıma tıkıyordum. Çevredekiler ne düşünüyordu bilmiyorum ama ben çok mutluydum. Salata yemem sanki bir şölen gibiydi. Tüm renklerini görüyor ve tüm kokularını duyuyordum sebzelerin
[dropcap]3[/dropcap]
Erken kalmak ve sabah yürüyüşüne çıkmak: Erken kalmayı sevenlerden değilim ama işim gereği hep erken kalkmak zorunda kaldım. Şimdi ise tatillerde de İda beni kaldırıyor. 07.00 – 07.30 arası uyanıyor. Ev ahalisi uyuduğu için biz de kendimizi sokağa atıyoruz. Moda burunda yürüyüş yapıyoruz. Sabah her şey o kadar güzel ki. Deniz, sakızağaçları, kargalar… Huzur doluyor içimize.
[dropcap]4[/dropcap]
Gecelerin tadına varmak: Çok erken kalkmayı sevmesem de gece oturanlardan da değilim. İda uyku konusunda sorunlu bir bebek değil ama yine de geceleri uyanıyor ve her zaman hemen uyumuyor. Bazen o uyusa da ben uyuyamıyorum. Kafamda tilkiler birbirini kovalıyor. Eğer tilkileri kovalayabilirsem o kendimi bahçeye atabilirsem gecenin dinginliği beni içine alıyor. İşte o zaman tekrar sadece kendimle kalabiliyorum.
[dropcap]5[/dropcap]
Daha az tüketmek: Zaten hiçbir zaman alışverişe çıkan, vitrin seyreden bir kadın değilimdim. Örneğin evlilik yüzüm bile yok benim. Sevmem öyle şeyleri. Elbette ki benim de kendime göre zevklerim var ancak tüketim konusunda ciddi düşüncelerdeydim ve nihayet oğlum doğduğunda bir karar aldım; ihtiyaç olmadan tüketmeyecektim. Hem kendim hem de ailem için. İda için arkadaşlarımın getirdiği onların çocuklarının küçüklük eşyalarına ve diğer alınan hediyelik eşyalara bakıp ihtiyaç tespiti yaparak harcama yapıyorum. Alınan o şeyler için ne bedeller ödendiğini biliyorum çünkü. Bir aydır evdeyim. Bir tişört, bir pantolon yetiyor bana. Yıka yıka giy oh ne rahat. Tabii işe başlayınca iş değişecek ama yine gar dolaptakiler giyilecek. Sadece giysi değil yiyecek hariç her şey için böyle düşünüyorum. Aylardır imza günlerim, veli toplantılarım ve oyunlarım hariç makyaj yapmıyorum hatta aylardır yüzüme krem sürmüyorum. İda tam bir kitap kurdu. Ona okuduğum kitapları her hafta Kadıköy Anneleri sitesindeki İlk Kitaplığım köşemde yazıyorum. Ama İda’ya pek kitapta almıyorum. Okulumun kütüphanesi harika, oradan taşıyorum. “Ama bir kütüphanesi olsun” diyenlere, “kitap da bir mülkiyet” diyorum. Çok zor biliyorum ama kendimi bu alanda terbiye etmeye çalışıyorum. Çevre bilinci demek sadece yere çöp atmak değil çünkü.