Sevgili Kadıköy Anneleri merhaba,
Uzun bir yaz tatilinin ardından yine birlikteyiz. Biz sakin, huzurlu ve keyifli bir yaz geçirdik. Her zamanki gibi tatilin çok büyük bir kısmında İstanbul’da, Moda’daydık. Çünkü benim için yaz demek kitap dosyalarıma yoğunlaşmak demek. Yani sizin anlayacağınız çalıştım durdum. Bol bol da okudum. Ve tabii oğlum İda’yla doyasıya vakit geçirdim. Bu yaz yapmaktan keyif aldığımız şeylerden biri de Kadıköy Çarşı’ya inmekti. Zaman zaman tramvaya binip zaman zaman da scooter ile -tabii hurda ve külüstür arabalar yerinde duruyor mu diye kontrollerimizi yaparak çarşı turları yaptık. Kimi zaman ejderhamıza, kimi zaman Kuzu Mimimize çarşıyı gezdirdik. Bu kez istedik ki siz de katılın bize. Beraber renkleri, sesleri, kokuları duyumsayalım ve kitabevlerinde kitaplar okuyalım. Ne dersiniz? Kabul edeceğinizi biliyordum. Haydi o zaman Cem Sokak’taki tahta banka, yanımıza oturun. Birlikte tramvayı bekleyelim. Eğer beklerken sıkılacak olursanız bankların üst tarafındaki demirlere asılmış karikatürlere bakabilirsiniz. Usta karikatürist Cemil Cem’in bir zamanlar en beğenilen 13 karikatürü “Yaşayan Sokaklar Projesi” kapsamında yaşamış olduğu bu sokakta sergileniyor. Siz onlara bakarken ben her zamanki gibi ruhumu bu sokakta hiç dinmeyen o harika rüzgâra bırakacağım. Saçımı, çiçekli elbisemin eteklerini uçuşturan rüzgârın beni zamansız bir yere götürmesine ses çıkartmayacağım. Masmavi gökyüzündeki top top bulutlara uzanan Moda Fransız Katolik Kilisesi’nin ihtişamlı çan kuleleri de rüzgâra ortaklık edecek. Merak etmeyin gelen tramvay sesiyle yeniden zamana dönerim. İda’nın o küçücük elinden tutup bir cam kenarına oturur ve denize giden yolu seyrederim. İda başını bana yaslayınca evlat kokusunu içime çekerek bir kez daha hayata şükrederim.
[divider]
[foogallery id=”7669″]
[divider]
Çarşı durağında inince hemen sokaktan yukarı doğru yürüyoruz. İda’nın sokağa girer girmez ilk yaptığı şey Hacı Muhittin’e girip lokum almak oluyor. (Bence siz de limonluyu denemelisiniz) Koca lokumu ağzına sokuşturup karşısındaki İş Bankası Kültür Yayınları’na giriyor. Tabii ben de arkasından. İş Bankası Kültür Yayınları pek çok anne babanın tercih ettiği kitapçıların başında geliyor. Eminim çoğunuzun evinde bu yayınevinin birçok kitabı vardır. İlk Kitaplığımda; “Gofret ve Babası”, “Korkak Kahraman”, “Çizgili”, “Cesur Fırfır”, “Yaramaz Fındık”, “Babam Bir Dev”, “Akıllı Tilkinin Masalı”, “Nazlı’nın Uyku Saati”, “Acıkmadım ki!” ve “İyi Yürekli Dev Memo” adlı kitaplarını bulabilirsiniz. Kitabın adının üzerine gelerek o kitaba ait yazıyı okuyabilirsiniz. Bizim de elimiz önce tabii ki de Julia Donaldson kitaplarına gidiyor. “Bu kadın bize yazılacak bir şey bırakmamış!” diyorum içimden. Şaka bir yana bütün kitaplarını pek bir beğeniyorum. İda’nın en sevdiklerinden biri ise Axsel Scheffler’ın resimlediği “Pırtık Tekir” adlı kitap.
Pırtık Tekir bir çalgıcı kedisidir. Bir miyavladı mı ortalığı inletir. Bir gün çalgıcı sucuk ekmeğini yerken o da dolaşmaya çıkar ve Karpati’yi görür. Karpati ışıl ışıl yeşil gözleri, simsiyah tüyleri ve kar gibi beyaz bir patisi olan dişi bir kedidir. Haliyle Pırtık Tekir ondan çok etkilenir. Pırtık Tekir Karpati’yle sohbet ederken çalgıcı bir kapkaçıyla uğraşır. Şapkasını alıp kaçan adamı kovalayayım derken bağcına basıp düşüverir ve hastaneye kaldırılır zavallı. (İda bu sayfaları üzücü bulduğu için genelde hızlıca geçiyoruz) Pırtık Tekir, meydana döndüğünde çalgıcıyı bulamaz. Günlerce bekler ama işe yaramaz. Çaresiz Karpati’nin yanına gider. Karpati’nin sahipleri Hande ve Bahar seve seve Pırtık Tekir’i evlerine kabul eder. Ertesi sabah çalgıcı çıkar hastaneden. Ama meydanda başka çalgıcılar vardır. Pırtık Tekir’i de arar ama bulamaz. Pırtık Tekir’in evde keyfi yerindedir. Üç tane de yavrusu olmuştur. İki yavrusu güzel yuvalar bulmuştur. Yavruların en küçüğü olan Cimcim Tekir’i ise tiz sesi nedeniyle isteyen olmamıştır. Pırtık Tekir’in aklından çalgıcı bir türlü çıkmaz. Bir gün karısı ve oğluyla vedalaşıp çalgıcıyı bulmak üzere yola koyulur. Peşine düşen oğlu Cimcim Tekir’den habersiz tüm kenti dolaşıp durur. Sonunda bulur çalgıcıyı. Çalgıcı da onu görünce mutluluktan kendisinden geçer ama Pırtık Tekir, daha ilk şarkıyı söylerken Karpatİ’yi ve rahat yaşamını özlediğini duyumsar ama bunu nasıl anlatacaktır çalgıcıya. İşte o anda oğlu çıka gelir. Çalgıcının kedisi olmak için babasına yalvarır. Çalgıcı da Cimcim Tekir’e bayılır. Artık o olmuştur çalgıcının kedisi. Anne ve babası onu uzaktan seyredip gülümserler. Çalgıcıyla olan şarkısını dinlerler;
[divider]
“Ben ve sen bir de Eski Gitar
Ah gururluyuz ve mutlu ne kadar
Mİİİ- YAVVV bir de eski gitar
Ah GURRR –urluyuz ve mutlu ne kadar.”
[divider]
Biz de İda ile beraber basamakta oturmuş katılıyoruz onların şarkısına. Kasada duran genç kadın her zaman ki gibi gülümsüyor bize. İçimizi ısıtan bu hikâye kedilerin söylendiğinin aksine nedenli sadık ve sevgi dolu olduklarını bir kez daha gösteriyor bize. Yazarın şiirsel dili iyi bir çeviriyle (Ali Berktay) buluşunca tadından yenmiyor tabii. Resimleri de unutmamalı, çocuk kitabının olmazsa olmazları. Biz bu ikiliyi yani Julia Donaldson& Axsel Scheffler ikisini İlk Kitaplığımda daha önce “0-3 Yaş Bebeklere 13 Kitap Önerisi” yazımda yer vermiştim. Dileyenler oradan bakıp okuyabilirler.
Kitap okumaktan dilim damağım kuruyor. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkıp Beyaz Fırın’a limonata içmeye gidiyoruz. Tabii köşedeki oyuncakçıya uğrayıp her türlü oyuncağı elemeden geçmiyoruz. Beyaz Fırın’ın limonatası beni bu kez geçmişe götürüyor. Karşımdaki kıvırcık saçlı çocuğun bal renkli gözlerinde kendi küçüklüğümü görüyorum. Bir türlü zapt edilemeyen saçlarını zor bela atkuyruğu yapmış, gözlükleri burnuna yapışmış, yakası omuzlarından düşen okul fırkasıyla bir kız oturuyor karşımda. Elinde peynirli poğaçası, her daim ağır olan çantasını sırtına vurarak Moda’ya doğru derse koşuyor. İda’nın; “Haydi anne kalkalım,” mızırdanmasıyla kızın arkasından bakmayı bırakıyorum.
[divider]
[clickToTweet tweet=”Sezonun ilk İlk Kitaplığım yazısı yayında: Pırtık Tekir & Ayını Asla Okula Götürme” quote=”Bu yazıyı Kadıköy-Moda sevdalısı arkadaşlarınızla da paylaşın :)” themie=”style3″]
[divider]
İda ile kendimizi bu kez çarşıya bırakıyoruz zeytinlerin tadına bakıp, balıklara dokunuyoruz, baharatların isimlerini sayıp, aldığımız kuruyemişten ceplerimize dolduruyoruz. Hangi meyve/sebze hangi mevsimde olur muhabbetine dalıp kendimizi İmge Kitabevi’nin önünde buluyoruz. Oğlum koşarak içeri giriyor ve hemen raftan “Ayını Asla Okula Götürme” adlı kitabı kapıp yanıma geliyor. Gördüğünüz gibi artık nitelikli kitabı kapağına bakıp seçiyor. Benim ise yeni çıkan kitaplar seçkisine bakma şansım bile yok. Bilen bilir İmge benim için çok özeldir. Ankara’daki gibi olmasa da buradakini de pek severim. Ankara’da İmge’den çıkmazdım. Orada kitap okumaya bayılırdım. Şimdi sadece oğluma okuyorum. İda her zamanki gibi bir basamak bulmayı başarıyor ve kitabı elime tutuşturuyor. Mark Sperring’in yazıp Britta Teckentrup’un resimlediği bu sevimli kitap, Sima Özkan’ın çevirisiyle Beta Kids’den taze çıkmış. Kitabın kapağında kocaman turuncu/kırmızı sevimli bir ayı bizi selamlıyor. İda’nın bu kitabı neden seçtiğini anlıyorum. Hemen çeviriyoruz sayfaları. Öğreniyoruz ilk kuralı; Lütfen ayını okulu götürme ve endişelerini de! Ayılar sakardır. Durdukları yerde durmazlar. Öğretmenlerden çok ama çok büyüklerdir ve öyle bir öğle yemeği yerler ki! Bir ayıyı okula götürmek gerçekten iyi bir fikir değil. Ama okul çocuklar için resim yapabilecekleri, öğretmeninden hikâyeler dinleyebilecekleri sayıları öğrenebilecekleri ve arkadaşlar edinebilecekleri bir yerdir. Okulun ilk günü için endişelenen tüm çocuklar için yazılmış bu kitap, sıcacık hikâyesiyle neşe saçıyor. Biz de bir solukta okuyoruz ve bu kez sadece okumakla kalmayıp satın da alıyoruz. Okullar açılırken harika bir okula dönüş kitabı oluyor bizim için de. Siz de isterseniz kitabı oradan alabilirsiniz ya da bu yazının altına yorum bırakıp kitap için çekilişe katılabilirsiniz. Kitabın çevirmeni ve Beta Kids’in editörü Sevgili Sima Özkan, bir okurumuz için bu güzel kitabı hediye etti. Kendisine teşekkür ediyoruz ve yorumlarınızı 26 Eylül 2018 tarihine kadar bu yazının altına bekliyoruz.
İmge’den çıkışta karnımız zil çalıyor. Köşedeki dilim pizzacıda birer dilim margarita yiyoruz. Çarşı gezimiz bitti mi sanıyorsunuz? Üzgünüm ki yanılıyorsunuz. Daha Tudem ve Nezih’e gitmedik. Cafe Manifesto’da kahve ve süt içip kurabiye yemedik. Eee onlarda başka sefere artık. Yavaş yavaş yukarı, Moda Caddesi’ne doğru tırmanmaya başladık. İyi ki bizle geldiniz. Yolsa bu güzel kitapları kime anlatırdık?
Sevgiler,
[author title=”Hafize Güner” image=”https://kadikoyanneleri.com/wp-content/uploads/2015/01/ka_ozum_foto.jpg”]1976 yılında İstanbul’da doğdu. Lisans eğitimini Çocuk Gelişimi ve Eğitimi üzerine, yüksek lisansını ise Yaratıcı Drama üzerine yaptı. Doktora düzeyinde Çocuk Edebiyatı dersleri aldı. 2005 yılından beri Terakki Vakfı Okulları’nda Yaratıcı Drama Uzmanlığı/Öğretmenliği yapıyor. Sanat yoluyla öğrenme, eğitim için tiyatro konusunda projeler yürüttü ve bu konularda bildiriler yayınladı. “Yaratıcı Drama Köprüsü” adlı sempozyumun öncülüğünü ve koordinatörlüğünü yaptı. “İlköğretimde Yaratıcı Drama” ve “Eğitim İçin Tiyatro Uygulamaları” adlı iki kitap yazdı. Tilki Toni’nin yaratıcısı, “İyi Ki Varsın Tilki Toni” serisinin yazarı. “Aslan’ın Doğum Günü” ve “Park Canavarı” adlı resimli çocuk kitapları da bulunan Güner, kitapların çocuk okurla buluşması için sanatsal çalışmalar yürütüyor ve performanslar yapıyor. Çocuk yogası eğitmeni ve aynı zamanda hikaye anlatıcısı olarak “Masal Yoga” kavramının öncüsü ve yürütücüsü. Şimdilerde “İda ve Mila” adlı yeni serisinin yayına hazırlanmasını heyecanla takip ediyor. Serinin ilk kitabı olan Kuş Gibi’nin raflarda yerini almasının sevincini yaşıyor. Kadıköy Anneleri web sitesindeki “İlk Kitaplığım” adlı bu köşede üç yıldır düzenli olarak çocuk edebiyatı yapıtlarını tanıtıyor ve yılda dört kez olmak üzere Küçük Kitap Kurtları Buluşmaları düzenliyor. 3.5 yaşındaki oğlu İda, eşi Hasan Nami ve kedileriyle birlikte Moda’da yaşıyor.[/author]